14 Nisan 2008 Pazartesi

Rekabet







Nedir rekabet? (Yandaki karikatür kadar hafife alınan bir şey olmadığı kesin!)

Daha iyi olma dürtüsünden kaynaklanan yarış?
Kazanan alır! manifestosunun tezahürleri ?
 Peki ama "Ya ben ya o!", siyah ve beyaz kadar keskin midir?

Aristo mantığı ile düşündüğümüzde bir kazanan var, bir de kaybeden, ben kazanmıyorsam o halde ben kaybedenim... miyim acaba? Kaybetmek kötüdür o halde kazanmak iyidir.. midir acaba?

Bugünlerde aklım rekabet kavramına takılı. Önce katıldığım bir seminerde kısaca üstünden geçilmişti; birbirinden müşteri saklayan pazarlama uzmanlarının firma içi yıkıcı rekabetinin nasıl önlendiği konuşulurken. (Çözüm basit, satışçılara bireysel prim değil, genel karlılıktan şöför dahil herkese prim dağıtılmaya başlanınca olay bitmiş.) Daha sonra da Robert Cem'in hafta sonları gittiği kurstan bir süre önce gelen ve belli bir seviyeye gelmeyenlerin artık konserlere çıkamayacağını söyleyen bir mesaj zihnimin derinliklerinden yukarı çıkıverdi bugün.

Yeni bir kelime okudum bugün "Coopetition" diye ; cooperation (ortaklaşa çalışmak) ile competition (rekabet) kelimelerinin bütünleşmesinden oluşmuş, Türkçesini bilmiyorum, var mı onu da bilmiyorum. (Varmış, Wikipedia'da buldum, ortaklaşa rekabet demişler ama çok sevmedim, Coopetition gibi vurucu değil, daha ziyade tarif edici bir terim olmuş).

Rekabet hayatımızın her anında var, çünkü insan doğasında var. Ne de olsa basit organizmalarda bile yaşam döngüsünü devam ettirebilmek, yaşamak için rekabet şart. Ama aynı zamanda her kaybedenle beraber biz de kaybetmiyor muyuz biraz? Her geride kalan "o", "biz"in gücünü azaltmıyor mu biraz?

"Ben"den çıkıp "biz"e geçebildiğimiz oranda rekabeti de coopetition'a çevirmeyi beceriyoruz. Ve "biz" olmayı başardığımız her adımda, tekrar bu kez yeni bir düzeyde, "biz ve onlar", "ben/biz daha iyi olmalıyım/z" düşünceleri bir hayalet gibi peşimizi bırakmıyor. Bir kez daha içinde bulunduğumuz yarışa farkı gözlüklerle bakıp, bir kez daha aslında "biz ve onlar" yok, sadece "Biz" varız'ı keşfetmemiz gerekiyor.

Çok uluslu şirketlerde de "biz"i bulmamız gerekebiliyor, çocukların ritm yaptığı bir kursta da. Ritm grubunun, "grup" haline gelmesi ve çocuklara verdiği aidiyet duygusu en büyük başarıdır aslında. Grubun her üyesi, kendini, birileriyle yarışmak zorunda kalmadan, diğerlerini geçmek hırsı yaşamadan veya geride kalıp seçilememek, burada da başaramadım, burada da kötülerdenim duygusunu yaşamadan, sadece varlığıyla grubun bütünlüğünde önemli ve anlamlı bir yeri olduğunu bilerek tanımlıyorsa ve kendisiyle yarışıyorsa, bunu yapabilen bir grup zaten rekabeti bambaşka bir düzeye taşımış demektir.

Ben rekabet topuna çok dalan bir insanım, hep en iyiyi yapmaya çalışırım, çok da zevk alırım. Artık anlıyorum ki hırslı olmakta, hatta "biz" için çalışmakta değil marifet; marifet "biz"in tanımını durmadan değiştirebilmekte ve büyütebilmekte. İşte o zaman coopetition'ın tadına doyum olmaz.

Gün Bilgin
2008



Hiç yorum yok: