15 Ağustos 2012 Çarşamba

Babama...


Bugün babam doğmuş...

Ben küçük bir çocukken bir gün Beyazıt’ta büyüdüğü kocaman evi göstermişti bana. İçinde 11 kardeş, teyzeler, dayılar, kalabalık bir aile olarak yaşadıkları o kocaman evi. Babamı küçük bir çocuk olarak canlandıramamıştım gözümde o gün. Şimdi, gözlerimi kapadığımda, eğlenceli, yaramaz, özgür ruhlu, ve hep iyi yürekli bir oğlan çocuğu geliyor karşıma…
Son yıllarında fırsat buldukça, yani her gördüğümde sıkı sıkı sarılırdım, sanki elimden kayıp gidecekmiş gibi. Gidiyordu da zaten… Ve biliyordum ki ben ne yaparsam yapayım bunu durduramayacağım. Gene de hep şükrettim hem annemle hem babamla uzun yıllarımızı paylaşabildiğimiz için. Ama her ölüm çok erkenmiş biliyor musunuz…Ve her ölüm çok acımasız. Babamı kaybetmemizin üzerinde bir yıl geçtikten sonra yazdığım bu yazıyla birdenbire anladım ki onun hayatımdan gidişi benim nefesimi kesmiş, çapasız kalmışım açık denizlerde... Ancak bir yıl sonra gidişinin yarattığı yalnızlık duygusunu sarmalamaya başladım.. Ama… özlüyorum çok. Hem de çok…
Babasının yaşlılık ve hastalıkla başa çıkmaya çalışmasını zorlanarak izleyen bir arkadaşıma yazmıştım bu yazıyı.

Merhaba Ayşecim,

Babasini cok ozleyen bir kiz cocugundan bir diger kiz cocuguna, cok yurekten gelen duygularimi paylasmak istedim.

Beni en cok carpan "bana pirlanta gibi davranan babam" cumlen oldu. Benim babam da bana bir pirlantaymisim gibi davrandi her zaman, biliyor musun...Hem de cok degerli ve onun pirlantasi oldugum icin kendini en sansli baba hissettigini hissettirerek. "Dunya bir yana kizim bir yana" cumlesiyle yasadim hep ben. Hep bildim ki ben babamin birtanesi, en onemlisiyim. İki agabeyim vardi ustelik, evin en kucugu, tek kiziydim, ama babamla olan iliskim baskaydi. Bilirsin iste sen de, babalar ve kizlari biraz ozeldir.

Onun varligi ve sevgisi bambaska bir etkiydi uzerimde. Sevgimi ifade etmeyi ogretti bana. Ustelik sadece sozlerle degil, gerektiginde sevgimin arkasinda durmam gerektigini gostererek, hakikaten tum dunyayi bir yana, beni bir yana koyarak. Kendime guvenmeyi ogretti bana, hicbir eylemimi, kararimi sorgulamayip, "Benim kizim ne yapiyorsa dogru yapiyordur." diyerek. Guclu olmayi ogretti bana, her kosulda ailesine sahip cikarak. Onurlu olmayi ogretti bana, onurun gururdan farkini gostererek. Bazen sessizligin en buyuk ders oldugunu ogretti bana, yeri geldiginde sessizligin en kocaman cumlelerden cok daha fazla sey soyledigini gostererek. Cok ozel oldugumu ogretti bana, beni cok ozel kilarak.

İste boyle bir iliskimiz vardi.

Ta ki gecen yila kadar. Gecen yil 2011 Mart ayinda bir hafta suren bir hastalik ardindan kaybettik onu. Uctugu gece ben yanindaydim ve bilincini kaybetmeden onceki son saatlerini beraber gecirme sansina sahip oldum. Hayatimdaki en buyuk sukranlarimdan biridir o gece, yanindaydim... Geriye baktigimda goruyorum ki ta derinlerde bir yerlerde anlamisim artik ucacagini, anlamisim ve o nedenle her anini yanibasinda gecirmisim. Anlamisim ve o nedenle sarilip "Sen dunyanin en iyi babasisin, iyi ki senin kizin olmusum" demisim. Cunku bunlari son kez soyledigimi biliyordum sanki... Biliyormusum.... Bunu duyduğundaki o son gülümsemesi bana verdiği son hediyesi oldu, ve bir ömür benimle kalacak.

Yani demem o ki Ayse, seni anliyorum. Bir kiz cocugu icin babasinin zayiflayan bedenini gormek kolay degil. Sanki ellerinin arasindan kayip gittigi ama tutamadigini gormek kolay degil. O koca dagin yoruldugunu gormek kolay degil. Ama varligina sukretmek, yasanilanlara, paylasilanlara sukretmek ve senin o guzel taniminla engin sevgisine sukretmek yapilacak en guzel sey galiba.

İyi ki yazdin ve iyi ki yolladin. Ben de sana sukrandayim benim buralara gitmeme vesile oldugun icin.

Sevgimle

Gün



18 Temmuz 2012 Çarşamba

Çok Şükür...

Bir dosya ararken elime geldi, 3 sene önce, tam da bugünlerde, bir seminer öncesi form doldururken şunları yazmışım:

For life perspective, I think I need to work on ;
            concentrating more on my dreams, less on my responsibilities,
            keeping positive and,
            trusting to be in harmony with the universe.
Being open and loving has the power of changing people. By shifting my attitude from negative to positive, from cold to loving, from angry to accepting, I recently changed my life.  Now I need to remember to hold on to that feeling.




Hayat perspektifi için, sanırım şunlar üzerinde çalışmalıyım;
            Hayallerim üstünde daha fazla, sorumluluklarım üstünde daha az yoğunlaşmak,
            Pozitif kalmak, ve
            Evrenle uyum içinde olmaya güvenmek.
Açık ve sevgi dolu olmanın insanları dönüştürme gücü var. Tavrımı negatiften pozitife, soğuktan sevgi doluya, kızgından kabul edene çevirerek hayatımı değiştirdim. Şimdi, bu duyguya tutunmayı hatırlamam lazım.

Şimdi baktığımda görüyorum ve ne mutlu bana diyorum ki o duyguya, tutunmak ne kelime,  sıkı sıkı sarılmışım ve katlayarak hayatıma sokmuşum. 

Bu yolculukta yanımda olan, yanımda yürüyen, uzak duran, hadi anca gidersin diyen, elimi tutan, çelme takıp ne kadar kararlı olduğumu anlamamı sağlayan, beni dinleyen, sevgimi verdiğim, ya da vermediğim, sevgisini aldığım, ya da almadığım herkese (eee… hadi çoğu olsun J) şükran hissi içindeyim. Ama en çok da kendime takdir… Kendimi sevdiğim, kalbime güvenip teslim olmayı göze aldığım ve hayatımı dönüştürme cür’etini gösterdiğim için. Ne güzel… 

Çok şükür...







26 Haziran 2012 Salı

Dogumgunu dilekleri

Benim tatlı oğlum bugün 13 yaşına bastı. 


İyi ki doğurmuşum, iyi ki bana gelmiş, beni seçmiş. 

Canım Daniel Emrem, hayatın hep böyle içten kahkahalarla dolsun, gözlerinin içi gülsün. 


Dünya sana güzel sürprizlerini sunsun ve sen geleceğe hep gözünde bir macera parıltısıyla bak. 

Hayatını güvenle, keyifle, tutkuyla yaşa. 


Bunları paylaşacak senin değerini bilen, varlığına şükreden, kalbini sana emanet eden sevdiklerin olsun hayatında. 


Ve en önemlisi, yaşamanın, yaşamının tadını çıkar.


Seni çok seviyorum.








13 Mayıs 2012 Pazar

ANNELER GÜNÜ


Zaman geçiyor, çocuklar büyüyor, zaman geçiyor, bizler büyüyoruz. Her geçen yıl anne-çocuk ilişkisinin içine bir damla daha arkadaşlık, bir damla daha dostluk katılıyor. Paylaşıyoruz hayatı, kitapları, filmleri, insanları, sevgimizi, umutlarımızı, yani kısaca kendimizi.

İki tane delikanlı var hayatımda, günümü renklendiren, beni canlı tutan ve bazen de zorlayan.

Annelik yolculuğum başlayalı neredeyse 18 yıl olmak üzere. Özel anne dediklerindenim ben, çünkü büyük oğlum özel bir bebek olarak doğdu. Doğduğunda Down sendromlu olduğunu öğrendik.

İki oğlumla beraber paylaştığım tam 13. Anneler Günü olacak bu seneki. İlk anneler günü deneyimimi hatırlıyorum da nasıl belirsizlikler ve endişelerle doluydum. İçimi saran kaygının kalbimi sıkıştırdığını, nefes almakta zorladığını hatırlıyorum. Sonra yıllar geçti ve bir oğlum daha oldu. Her ikisiyle beraber kutladığım ilk anneler gününde aniden fark ettim ki bu endişeler, belirsizlikler aslında anneliğin doğal hali. Annelik kalbin elinde yaşamak demek ve bunun için çocuğunuzun Down'lu olması ya da olmaması hiiç mi hiç önemli değil. Hatta özel anne ve özel çocuk diye de bir şey yok çünkü tüm çocuklar özel ve biricik.

Gene de, belki birazcık da övünerek mi söylesem; hayatı daha derinden yaşıyoruz bizler, biz özel anneler. Her anının tadını çıkarmayı, her adımı takdir etmeyi ve tüm yaşamımızı şükranla karşılamayı öğreniyoruz ve öğretiyoruz çevremize. Hiçbir başarı önemsiz değil, hiçbir adım küçük değil ve hiçbir ilerleme değersiz değil. Kanıksama yok bizim hayatımızda, ne de nasılsa olur beklentisi. Biliyoruz ki o en küçük adım bile çok kıymetli, arkasında ne büyük bir emek ve umut var. İşte bu yüzden belki de, özel bir çocuk sahibi olmanın size öğrettiği en önemli şey nedir diye sorulduğunda cevabım tereddütsüz 'Hayatın tadını çıkarmayı öğrendim.' olur.

Özel bir anneyim ben. Ve çok şanslıyım ki hayatımı, umutlarımı, sevgimi, yani kendimi paylaştığım iki çok özel çocuğum var.

Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun.

Gün Bilgin
2012