Hep Beraber Elele dedik, Buradayız Aranızdayız dedik, Bir Biriz dedik.
Ve, GERÇEK DOSTLAR KROMOZOM SAYMAZ dedik.
Seneye Ekim'in ilk Pazarı gene beraberiz. Yazın isterseniz aklınızın bir köşesine. Bekleriz.
TARİH
|
Kapalı sergi
|
3 EYLÜL-13 EYLÜL
|
İstinyePark AVM – İstinye
|
13 EYLÜL-18 EYLÜL
|
Capitol AVM - Altunizade
|
19 EYLÜL-1 EKİM
|
Carrefour İçerenköy AVM – Bostancı
|
1 EKİM-15 EKİM
|
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D.
|
15 EKİM-28 EKİM
|
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D.
|
28 EKİM-22 KASIM
|
212 İstanbul Power Outlet – Bağcılar
|
TARİH
|
Açık hava sergisi
|
1 EYLÜL-13 EYLÜL
|
Viaport Outlet - Kurtköy
|
13 EYLÜL-2 EKİM
|
Forum İstanbul – Bayrampaşa
|
2 EKİM-11 EKİM
|
Beyoğlu Galatasaray Açıkhava Sergisi
|
11 EKİM-17 EKİM
|
Kadıköy Açıkhava Sergisi - Kadıköy
|
18 EKİM-27 EKİM
|
Akmerkez AVM -Etiler
|
27 EKİM -10 KASIM
|
İstanbul Cevahir Alışveriş ve Eğlence Merkezi – Şişli
|
22 KASIM-31 ARALIK
|
Sanat Limanı - Tophane
|
Robert Cem'in ilk fotoğraf sergisinin afişi bu. Bütün kış ve bahar boyunca elinde fotoğraf makinası ile beraber gezindi, arkadaşı/öğretmeni/mentoru Azim ile beraber her Cumartesi hem dolaştılar hem de fotoğraf çalıştılar.
Veeee... işte sonucu.
Valla akrabayız diye söylemiyorum, çok güzel fotoğraflar var :)
(Fotoğrafları sanatçısı tarafından imzalı olarak satın almak mümkün. Gelirin tamamı Down Sendromu ile ilgili çalışmalarda kullanılmak üzere bağışlanacak.)
Bir değişiklikle tüm sistem değişir mi?
Sevgili…,
Aşağıdaki mesajınızda geçen bir cümleniz beni tarifsiz bir şekilde etkiledi. Bana ,ne yazıktır ki, engelli insanların toplumla gerçek anlamda entegre olabilmesi için hala daha ne kadar çok yol almamız gerektiğini ve yanlış algıların ne kadar derine indiğini gösterdi. Büyük bir iyiniyet ve pozitif duygularla yazdığınız mesajınızdan ötürü size alınganlık yaptığımı zannetmeyin. Sadece bizlerin, yani engelli insanların entegrasyonu ile ilgilenenlerin, ne denli başarısız olduğumuzu gösterdiği için bir şekilde sizinle bu duygularımı paylaşmadan geçemedim. Bu farkındalık çok önemli çünkü eğer sizin gibi eğitimli, sevecen ve sosyal sorumluluk yönü yüksek insanlara bile derdimizi anlatamadıysak eğer, bir yerlerde bir şeyleri değiştirmemiz lazım demek.
Günümüzün yarışmacı dünyasında engelli, üstelik de zihinsel engelli bir birey olmanın zorluklarını özellikle bu alanda çalışan insanlar olarak hepimiz biliyoruz. Yaklaşık 16 yıldır dahil olduğum bu dünyada ilk günden beri şunu fark ettim ki, her türden engelli insanların karşılaştığı en önemli ve temel sorun engelli insanların nasıl algılandığı ve bunun yarattığı önyargılar. Üstyapıyı, kanunları, yönetmelikleri değiştiriyoruz; işlevsel değişiklikleri yapıyoruz ama malesef esas değiştirmemiz gereken şeyi yani algıları değiştiremiyoruz, değiştirememişiz… Aslında değişmesi gereken şey algılar. İşin felsefesini değiştirmeliyiz, görünüşünü değil. Mantık düzeyinde, yapılması gerekli olduğu düşünülerek yapılanlar sadece yüzeyde kalmaya mahkum. Oysa algıyı değiştirebilirsek eğer, diğer herşey peşisıra gelir zaten. Ama bizler yıllardır felsefesiyle değil, basit sonuçlarla oyalanmışız, yani mazrufa değil zarfa bakmışız.
“Şansları bizler kadar olamamış” diyerek kurduğunuz cümlenizdi beni etkileyen. Çünkü değiştirmeye çalıştığımız ve eğer engelli insanların insanca bir yaşam kalitesi olacaksa mutlaka değiştirmek zorunda olduğumuz algıyı siz işte bu kısa dört kelimede tarif etmişsiniz. Engelli olmak bir şanssızlık, bir bahtsızlık, bir karayazı damgası taşıyorsa eğer, engelli olmayanların engellilik algısı acıma duygusundan bir adım öteye geçemez. Engelli olmak bir varoluş halidir, arzu edilerek seçilen bir durum değildir ama eğer bu sizin varoluşunuzsa, varlığınızın şansızlık, bahtsızlık olarak tanımlanması oldukça iç karartıcı. Engelli gençlere öğrettiğimiz en önemli ders nedir bilir misiniz; neysem o’yum ve tam’ım bilinci! Ki başka insanlar onları eksik, bahtsız veya çaresiz algıladıklarında hissedecekleri duygularla başa çıkabilsinler. İkinci ve belki daha ağır darbe ise “bizler” kelimesinin ardında gizli. Bizler ve onlar ayırımı bu dünyadaki en korkunç ayırım herhalde. Bizler ve onlar ayırımı ile aşılamayacak mesafeler giriyor aramıza. Ama, her geride kalanla beraber biz de kaybetmiyor muyuz? Her geride kalan "o", "biz"in gücünü azaltmıyor mu biraz? Ve "biz" olmayı başardığımız her adımda, tekrar bu kez yeni bir düzeyde, "biz ve onlar", "ben/biz farklıyım/z" düşünceleri bir hayalet gibi peşimizi bırakmıyor. Bir kez daha varoluşumuza farklı gözlüklerle bakıp, bir kez daha aslında "biz ve onlar" yok, sadece "Biz" varız'ı keşfetmemiz gerekiyor.
Sizi de bu yolculuğa davet ediyorum ve tüm iyi duygularınız ve destekleriniz için teşekkür ediyorum. Ve tabii bir de sabırla okuduğunuz için.
Sevgilerimle
Gün Osborn