4 Ekim 2010 Pazartesi

Yuruyelim Arkadaslar !




Böyle demiş babalarımız biz büyürken, biz de yürüdük :) Ama ne yürüme !


Dün Galatasaray'da bir şenlik, bir festival vardı sanki. Belki de sankisi fazla mı ne? Evet, evet fazla. Dün bir şenlik vardı Beyoğlu'nda.










Bebekler, çocuklar, dostlar, abiler, ablalar, anneler, dostlar, babalar, anneanneler, babanneler, dostlar, dedeler, kardeşler, komşular, dostlar... Söylemiş miydim; çokca da dostlar.






Her yer insan doluydu, her yer balonlarımızla dolu, Dostluk yürüyüşü şapkaları altından bakan gülen gözlerle doluydu. binden fazla katılımcı vardı. Tünel'e kadar şarkılar, davullar ve ruhumuzda bir hafiflik, cebimizde umut ile gittik ve geldik.








Bilenler bilir orası taş çatlasa 10 dakikada yürünecek yoldur. Vallahi abartmıyorum 2 saat sürdü gidip gelmemiz. Tomurcuk Ritim gurbunun müthiş sesi ile çınlattık dört bir yanı. Down Türkiye, Tomurcuk, Dost Yaşam, Anadolu Down, İZEV, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı dernekleri, hep beraber oradaydık.







Hep Beraber Elele dedik, Buradayız Aranızdayız dedik, Bir Biriz dedik.



Ve, GERÇEK DOSTLAR KROMOZOM SAYMAZ dedik.





Demem o ki İstiklal İstiklal olalı, yaşadığı en keyifli, en eğlenceli günlerden birini yaşadı.


Seneye Ekim'in ilk Pazarı gene beraberiz. Yazın isterseniz aklınızın bir köşesine. Bekleriz.

3 Ekim 2010 Pazar

Down Sendromu Dostluk Yuruyusu



3 Ekim 2010 Saat 15:00-17:00
Galatasaray-Tünel arasında
Beyoğlu Belediye Başkanı’nın da katılımıyla
Down Sendromu Dostluk Yürüyüşü yapılıyor.
Tüm dünyada Ekim ayında yapılan DS Farkındalık aktivitelerinin en önemli parçası olan Dostluk Yürüyüşü ilk kez ülkemizde de yapılacak.


DOWN TÜRKİYE ve TOMURCUK VAKFI olarak 3 Ekim 2010 Pazar günü saat 15:00’de Beyoğlu Galatasaray-Tünel arasında toplumda Down Sendromu konusunda bir farkındalık yaratabilmek amacı ile bir yürüyüş organize etmekteyiz.

Tüm dünyada Down Sendromu farkındalık ayı olan Ekim ayı içerisinde “DOSTLUK YÜRÜYÜŞLERİ” yapılmaktadır.

Bu sene ilk defa Türkiye de bu yürüyüş zincirine katılacaktır.
Aileler, çocuklar, bizi destekleyen dostlarla beraber Tünel’e kadar müziklerle yürüyeceğiz.
Amacımız DOWN SENDROMLU insanların da hayatı bizler gibi yaşadığı, farklıklarından çok benzerliklerine odaklanmamız, bu sıradışı ve özel insanlar hakkındaki önyargılarımızdan kurtularak aynı sıralarda onlarla okumak, aynı işyerlerinde onlarla çalışmak, aynı sosyal ortam içerisinde onlarla arkadaşlık etmekten mutluluk duyar duruma gelmemiz gerektiğini toplumun her kesime duyurmaktır.
Sizi bizler için bu anlamlı ve mutlu günde yanımızda bulunarak bize destek vermeye, çocuklarımıza daha güzel ve renkli yarınlar bırakabilmek için bu büyük ailemizin bir parçası olmaya kısaca bizimle “BURADAYIZ, HEP BERABERİZ.” demek için yürüyüşümüze davet etmekten onur duyuyoruz.
Kendinden farklı olana farklı gözle bakmamayı bilen yarınlar yetiştirebilmek dileğiyle,
DOWN TÜRKİYE - TOMURCUK VAKFI
SPONSORLAR:
MUDO ve SPECIALIST


1 Ekim 2010 Cuma

Change Is Inevitable



Change is inevitable. So is the resistance to it. It is in our human nature that we feel more comfortable in familiar surroundings and with people similar to us, therefore we try to create a norm we call normal and we tend to stick to it. Actually that is fine… until the notion of normal becomes exclusive to all other variations. You see, “normal” has a tendency of creeping into our perceptions and making us think of others who are different as somehow lesser. In other words, it creates the ever so dangerous differentiation of “us and them”. You start seeing them as others. You start seeing people from a different perspective.


I started thinking about these 16 years ago. I even remember the exact day. The day my older son was born and we have been told that he has Down Syndrome. The first thought which came to my mind was whether he would be seen as less than the beautiful, wonderful baby he is. Would people look at him and see a different person, different than the rest of us?


The answer to this is both yes and no. Yes, he is different in his ways. But he is also exactly the same as all of us; he wants to love and be loved. He yearns for approval, he has hopes and dreams just like everybody else. He is just your ordinary teenager; he likes to hang out with friends, enjoys rock music, he goes to high school, he argues with his younger brother and cannot wait to grow up and start living by himself. He is a self-advocate like many other young men and women with Down Syndrome, but he is by no means an exception. That he is actually all
of these surprises people who have never met him before.


So, we thought, let’s try to get everybody to see Down Syndrome and what people with DS are capable. You might think; we? We are DOWN TURKIYE (www.downturkiye.com); a charity dedicated to establish educational and structural programmes which will empower individuals with Down Syndrome to reach semi- or full independent lives and to have meaningful lives contributing to their society, and strives to challenge the society’s perception of disability and disabled people and to provide a more positive direction. 

Down Türkiye has started in 2009 and is the brainchild of three women, two of whom has a child with DS and a third who has a big heart. It grew so fast that we think it called us, rather than the other way round. We are part of Down Syndrome International and their primary contact for Turkey. I have been chosen by DSI as the Down Syndrome Ambassador to Turkey. It is an honor to have this title and I try hard to give justice to it.




On 21st March 2010, we organized the very first Down Syndrome Seminar in Turkey. Hundreds of people, experts and parents, many coming from different cities, and even from neighboring countries, attended the whole day seminar. This was followed by another full day training on sexuality in DS. Currently, we have two events running simultaneously; the exhibition and the friendship walk.



We hope to show that having Down Syndrome is only a part of who you are, it defines just a part of you, and if we are willing to let go of our pre-conceptions we will see that people with DS are great colleagues, friends, school buddies and they live life to the full.

I am inviting you to visit our photographic exhibition “Shifting Perspectives” to,… well… shift your perspectives. It provides images from the lives of people with Down Syndrome and it can be visited in 13 different venues throughout Istanbul from September to December thanks to the invaluable support of Mudo and Specialist Relocation and Organisation. Shifting Perspectives in Istanbul brings selected pieces of a series of exhibitions from the UK which has been running since five years with the comissioning of Down Syndrome Association UK. The images belong to professional photographers all of whom have a child or a relative with DS, and they allow us to witness their real life experiences.

Do yourselves a favor and visit both indoor and outdoor exhibitions. You will not regret it.

While you are out and about how about joining us on our Down Syndrome Friendship Walk? We will be in Beyoglu, Galatasaray Square at 3rd October 2010 at 15:00 hours together with our families and friends. We will walk from Galatasaray to Tunel to mark the DS awareness month.

In October, during the Down Syndrome awareness month, many organisations from all over the world organize events and activities to that purpose. Last year appoximately 2.5 million people from all over the world walked throughout October to create awareness on DS. This year Down Türkiye is organizing this walk with the same purpose for the first time in Türkiye. We will be walking, waving our balloons and generally having a good time.

Come and join. Who knows you might even make a friend or two who are a little different but in fact are just like you.

Gün

(To learn more about Down Turkiye or Down Syndrome please refer to www.downturkiye.com or write to ds@downturkiye.com)

5 Eylül 2010 Pazar

ALGILARI DEGISTIRMEK



ALGILARI DEĞİŞTİRMEK SERGİ TARİHLERİ
TARİH
Kapalı sergi
3 EYLÜL-13 EYLÜL
İstinyePark AVM – İstinye
13 EYLÜL-18 EYLÜL
Capitol AVM - Altunizade
19 EYLÜL-1 EKİM
Carrefour İçerenköy AVM – Bostancı
1 EKİM-15 EKİM
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D.
15 EKİM-28 EKİM
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D.
28 EKİM-22 KASIM
212 İstanbul Power Outlet – Bağcılar
TARİH
Açık hava sergisi
1 EYLÜL-13 EYLÜL
Viaport Outlet - Kurtköy
13 EYLÜL-2 EKİM
Forum İstanbul – Bayrampaşa
2 EKİM-11 EKİM
Beyoğlu Galatasaray Açıkhava Sergisi
11 EKİM-17 EKİM
Kadıköy Açıkhava Sergisi - Kadıköy
18 EKİM-27 EKİM
Akmerkez AVM -Etiler
27 EKİM -10 KASIM
İstanbul Cevahir Alışveriş ve Eğlence Merkezi – Şişli
22 KASIM-31 ARALIK
Sanat Limanı - Tophane
Algıları Birlikte Değiştirelim...

Down Türkiye - Tomurcuk Vakfı, tüm dünyada Ekim ayında yapılan
“Down Sendromu Farkındalık Aktiviteleri” için harekete geçti...

Dünyada 5.8 milyonun üzerinde Down Sendrom’lu insan yaşıyor… Türkiye’de bu rakamın 100 bin olduğu tahmin edilirken, ülkemizde günde ortalama 2 Down Sendrom’lu çocuk dünyaya geliyor...
Down Sendrom’lu bireylerin bağımsız ya da yarı bağımsız hayatlar kurabilmesini, topluma katma değer yaratarak yaşayabilmelerine olanak sağlayacak her türlü altyapının ve eğitimin gerçekleştirilmesini amaçlayan Down Türkiye, toplumun engellilik ve engelli insan algısını da pozitif olarak etkilemeyi hedefliyor. Tüm dünyada Ekim ayında yapılan “Down Sendromu Farkındalık Aktiviteleri” harekete geçen Down Türkiye, projenin ilk ayağına başlıyor.
Bu amaçla İngiltere’de son beş yıldır her yıl farklı temalarla yapılan “Algıları Değiştirmek” konulu serginin en beğenilen parçalarını Türkiye’ye getiren Down Türkiye, Down Sendrom’lu bireylerin hayatından kesitler sunan fotoğraf sergisini 3 Eylül 2010 tarihinden itibaren ziyaretçilerin beğenisine sunuyor.
MUDO ve SPECIALIST RELOCATION & ORGANISATION’ın sponsorluğunda gerçekleşen ve dış mekan ünitesi Türkiye için özel olarak hazırlanan fotoğraf sergisinin küratörlüğünü Richard Bailey, dış mekan tasarımcılığını ise Paul Badham üstleniyor. Sergi, 31 Aralık 2010 tarihine kadar gezilebilecek.
“Down Sendromu Farkındalık Aktiviteleri”nin ikinci ayağını ise, 3 Ekim 2010 tarihinde saat 15:00’de “Down Sendromu Dostluk Yürüyüşü” ile gerçekleştirecek olan Down Türkiye, bu etkinliklerle 100 bin ziyaretçi, 130 bin hane ve 500 bin kişiye ulaşmayı hedefliyor. “Dostluk Yürüyüşü” Galatasaray-Tünel arasında Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın da katılımı ile gerçekleşecek.
İstanbul’lular bu sıradışı insanları görmek için yukarıdaki tarihlerde sergileri gezebilirler.

14 Haziran 2010 Pazartesi

Istanbul, the way I see it...



Robert Cem'in ilk fotoğraf sergisinin afişi bu. Bütün kış ve bahar boyunca elinde fotoğraf makinası ile beraber gezindi, arkadaşı/öğretmeni/mentoru Azim ile beraber her Cumartesi hem dolaştılar hem de fotoğraf çalıştılar.

Veeee... işte sonucu.

Valla akrabayız diye söylemiyorum, çok güzel fotoğraflar var :)

(Fotoğrafları sanatçısı tarafından imzalı olarak satın almak mümkün. Gelirin tamamı Down Sendromu ile ilgili çalışmalarda kullanılmak üzere bağışlanacak.)

27 Nisan 2010 Salı

Şans

Şansları bizler kadar olamamış…

İçinde bu cümle geçen bir bilgi yazısı geçti elime. "Şansları bizler kadar olamamışlar"; yani (zihinsel) engelli insanlar.

Aşağıdaki yazı bu cümlenin bende uyandırdığı hezeyanlar ve bu hezeyanların tezahürüdür… diyelim. Mektubun alıcısı alındı sanırım bu yazıma. Üzüldüm, amacım kırmak değildi. Ama zarfa değil mazrufa bakacaksak eğer, işin felsefesine dokunacaksak eğer, biraz suyu bulandırmadan olmuyor bu işler. Değerlerini tartışmaya açmak hiçbir insan için kolay değil, biliyorum. Ama değerleri sorgulamadan yanlış algıları değiştirmek de mümkün değil ne yazık ki. Bazen tepkileri göze alıp doğru bildiğini söylemeli insan. Tepki alma korkusuyla düşündüklerimi dile getirmekten vazgeçtiğim gün benim kendim olmaktan çıktığım gün olur herhalde…, tek şart ifade tarzına özen göstermek, bunu borçluyuz birbirimize. (Biliyorum ki kılıç iki tarafıyla da keser, bir bakış açısı da diyebilir ki belki sen fazla didikleyici ve semantik bir insansın. O da mümkün elbette…Oldukça hem de :) )

Bir değişiklikle tüm sistem değişir mi?

Sevgili…,

Aşağıdaki mesajınızda geçen bir cümleniz beni tarifsiz bir şekilde etkiledi. Bana ,ne yazıktır ki, engelli insanların toplumla gerçek anlamda entegre olabilmesi için hala daha ne kadar çok yol almamız gerektiğini ve yanlış algıların ne kadar derine indiğini gösterdi. Büyük bir iyiniyet ve pozitif duygularla yazdığınız mesajınızdan ötürü size alınganlık yaptığımı zannetmeyin. Sadece bizlerin, yani engelli insanların entegrasyonu ile ilgilenenlerin, ne denli başarısız olduğumuzu gösterdiği için bir şekilde sizinle bu duygularımı paylaşmadan geçemedim. Bu farkındalık çok önemli çünkü eğer sizin gibi eğitimli, sevecen ve sosyal sorumluluk yönü yüksek insanlara bile derdimizi anlatamadıysak eğer, bir yerlerde bir şeyleri değiştirmemiz lazım demek.

Günümüzün yarışmacı dünyasında engelli, üstelik de zihinsel engelli bir birey olmanın zorluklarını özellikle bu alanda çalışan insanlar olarak hepimiz biliyoruz. Yaklaşık 16 yıldır dahil olduğum bu dünyada ilk günden beri şunu fark ettim ki, her türden engelli insanların karşılaştığı en önemli ve temel sorun engelli insanların nasıl algılandığı ve bunun yarattığı önyargılar. Üstyapıyı, kanunları, yönetmelikleri değiştiriyoruz; işlevsel değişiklikleri yapıyoruz ama malesef esas değiştirmemiz gereken şeyi yani algıları değiştiremiyoruz, değiştirememişiz… Aslında değişmesi gereken şey algılar. İşin felsefesini değiştirmeliyiz, görünüşünü değil. Mantık düzeyinde, yapılması gerekli olduğu düşünülerek yapılanlar sadece yüzeyde kalmaya mahkum. Oysa algıyı değiştirebilirsek eğer, diğer herşey peşisıra gelir zaten. Ama bizler yıllardır felsefesiyle değil, basit sonuçlarla oyalanmışız, yani mazrufa değil zarfa bakmışız.

“Şansları bizler kadar olamamış” diyerek kurduğunuz cümlenizdi beni etkileyen. Çünkü değiştirmeye çalıştığımız ve eğer engelli insanların insanca bir yaşam kalitesi olacaksa mutlaka değiştirmek zorunda olduğumuz algıyı siz işte bu kısa dört kelimede tarif etmişsiniz. Engelli olmak bir şanssızlık, bir bahtsızlık, bir karayazı damgası taşıyorsa eğer, engelli olmayanların engellilik algısı acıma duygusundan bir adım öteye geçemez. Engelli olmak bir varoluş halidir, arzu edilerek seçilen bir durum değildir ama eğer bu sizin varoluşunuzsa, varlığınızın şansızlık, bahtsızlık olarak tanımlanması oldukça iç karartıcı. Engelli gençlere öğrettiğimiz en önemli ders nedir bilir misiniz; neysem o’yum ve tam’ım bilinci! Ki başka insanlar onları eksik, bahtsız veya çaresiz algıladıklarında hissedecekleri duygularla başa çıkabilsinler. İkinci ve belki daha ağır darbe ise “bizler” kelimesinin ardında gizli. Bizler ve onlar ayırımı bu dünyadaki en korkunç ayırım herhalde. Bizler ve onlar ayırımı ile aşılamayacak mesafeler giriyor aramıza. Ama, her geride kalanla beraber biz de kaybetmiyor muyuz? Her geride kalan "o", "biz"in gücünü azaltmıyor mu biraz? Ve "biz" olmayı başardığımız her adımda, tekrar bu kez yeni bir düzeyde, "biz ve onlar", "ben/biz farklıyım/z" düşünceleri bir hayalet gibi peşimizi bırakmıyor. Bir kez daha varoluşumuza farklı gözlüklerle bakıp, bir kez daha aslında "biz ve onlar" yok, sadece "Biz" varız'ı keşfetmemiz gerekiyor.

Sizi de bu yolculuğa davet ediyorum ve tüm iyi duygularınız ve destekleriniz için teşekkür ediyorum. Ve tabii bir de sabırla okuduğunuz için.

Sevgilerimle

Gün Osborn

23 Mart 2010 Salı

21 Mart Acilis

Sevgili katılımcılar, ve değerli konuşmacılar, Tomurcuk ve Down Türkiye tarafından düzenlenen 1.Down Sendromu Seminerine hoş geldiniz.




Bu tarz toplantılarda sosyal ağlar kurulur, yoldaşlık duygusu pekişir. Bu seminerin, birlikte hareket etmeye, farkındalık yaratmaya, kendi gündemini toplumsal düzeye taşımaya muktedir bir DS topluluğunun başlangıcı olmasını ve bireysel düzeyde de uzun yıllar sürecek dostlukların başlangıcı olmasını dileriz. (...)

Bugün burada oturanlara baktığımda ve gelmek isteyip de salon kapasitemiz dolduğu için gelemeyen bir bu kadar daha insanı düşündüğümde, inanılmaz heyecanlanıyorum. Çünkü burada, gerçekleşmeye başlayan bir hayalin ilk resimlerini görüyorum. Burada, birbirini anlayan ve ortak bir çabada birleşmiş büyük bir grup görüyorum. 16 Yıldır dahil olduğum bu dünyada, o ilk günlerden bu güne, ne kadar büyük bir yol kat ettiğimizi görüyorum. Önümüzde uzayan ve baktıkça beni daha fazla çalışmaya kamçılayan başarmamız gerekenleri görüyorum. Ama en çok da çocuklarımızı ve yarının yetişkinleri olacak gençlerimizi görüyorum. BURADAYIZ, ARANIZDAYIZ! diyen ve toplumdaki yerine sahip çıkan DS’lu insanları görüyorum.

Bazılarınız biliyor, ben de bir DS’lu evlat sahibiyim. Yıllardır da sayısız anne-baba ve bebek ile tanıştım. Bu anne babalara söylediğim bir şeyi buradaki katılımcılarla da paylaşmak istiyorum. Onlara hep derim ki; Eğer benimle olan konuşmanızdan aklınızda tek bir şey kalacaksa o da şu olsun; Biz bir maraton koşuyoruz. Bizim yolumuz çoook uzun, nefesimizi çok iyi ayarlamamız lazım. Bizler 100metre koşucusu değiliz, bir anda parlayıp sönemeyiz. İçimizdeki bu direnç, bu güç, bu azim bize uzun yıllar lazım. Yani tıpkı bir maraton koşucusu gibi odaklanmamız lazım. Bundan 3 etap sonrasını nasıl koşacağımıza değil, şu andaki etabımıza yoğunlaşmalıyız. Elbette ki önünüze bakın, yol nereye uzuyor, yakında karşınıza çıkabilecek neler var, bunları görün ama odağınızı içinde bulunduğunuz etapta tutun ve nefesinizi iyi kullanın. Ve tıpkı bir maraton koşucusu gibi kendinize iyi bakın.

Hayatımın akışını belirleyen en önemli cümlelerden biri şu: Bilgi güçtür. Eğer söyleyeceklerimden bir ikinci fikri hatırlayacaksanız bu da o cümle olsun: Bilgi güçtür. Yaşı kaç olursa olsun evladınıza destek olacaksanız bunu ancak onun ihtiyaçları hakkında bilgi sahibi olarak yapabilirsiniz. Bilgi güçtür. Hayatınız boyunca sizlere çok farklı kaynaklardan çok farklı insanlar birşeyler söyleyecek. Karşılaşacağınız uzmanlardan farklı bilgiler, farklı yönlendirmeler gelecek. Hayatta kesin ve mutlak doğruların olmadığını hepimiz biliyoruz. Şunu hiçbir zaman unutmayın; çocuğunuzu bu dünyada tanıyan en bilgili kişi sizsiniz. Ve bu bilgiyi size destek olmak çalışan eğitimci ve terapistlerinizle paylaşmak sizin çocuğunuza olan sorumluluğunuz. Ama bunu hakkıyla yapabilmek için siz de kendinizi geliştirmeli, dünyayı takip etmeli ve bu sorumluluğunuzu ciddiye alarak çalışmalısınız.

Ve değerli uzmanlar, özveri ve sevgi ile desteklediğiniz çocuklarınızın aileleri için ne anlam ifade ettiğinizin, bilmiyorum farkında mısınız? Sizlerle 15 Eylül 1997 tarihli bir mektubu paylaşmak istiyorum. Oğlumun anaokuluna başladığı tarih.

Merhaba Sevgili Öğretmenim,

Bu kağıt sizden dikkatle okumanızı ve sonra bir daha okumanızı istediğim bir yazıyı taşıyor. Burada tarif ettiğim ilişkinin kurulacağını hissediyorum ve kendimi ve beklentilerimi ifade etmek istiyorum.

Robert bugün okula başladı ve bizleri biraraya getirdi. Biz artık bir takımız. Siz bir sınıfta eğitim vermenin tecrübesine sahipsiniz , ben evde eğitim vermenin. Siz çocukları tanıyorsunuz, ben çocuğumu tanıyorum. Siz iyi bir eğitmensiniz, ben iyi bir anneyim. Ve biz artık bir takımız.

Lütfen benimle konuşun, beni haberdar edin. Eğer herhangi bir şey olması gerektiği gibi değilse yada tam olması gerektiği gibiyse yani ne olursa olsun, benimle konuşun.

Lütfen Robert’a, onun ne yapabilip ne yapamayacağına dair önceden edinilmiş fikirlerle yaklaşmayın. Unutmayın sınırımız gökyüzüdür :)

Lütfen önerilerinizin sadece kendisini değil aynı zamanda nedenlerini de açıklayın. Eğer anlamazsam veya kabul etmezsem bu önerileri yerine getiremem.

Lütfen benimle açık ve doğrudan konuşun. Her zaman ne söylenmeye çalışıldığını tahmin etmeye gücüm, zamanım veya sabrım olmayabilir.

Lütfen bana karşı da tıpkı çocuğuma karşı olduğunuz gibi anlayışlı olun. Unutmayın ki çocuğum eğer herhangi bir konuda zorlanıyorsa onunla beraber ben de üzülüyorum.

Eleştirilerinizin gücünü bilin. Bunların benim ve dolayısıyla ailemin üzerinde yaratacağı etkiyi unutmayın.

Lütfen yaratıcı olmaktan ve hata yapmaktan korkmayın. Sizin en büyük destekçinizim.

Ve son olarak, lütfen dinleyin. Çocuğumla ilgili en detaylı bilgiye gene ben sahibim. Bu bilgi emrinizde, lütfen kullanın.

Sizden rica ettiğim bu davranışların hepsini sizin de benden göreceğinize söz veriyorum.

Sizin eğitiminize, yılları alan deneyiminize ve iyiniyetinize saygı duyuyorum. Lütfen benim size olan güvenime, benim heyecanıma ve benim bilgime saygı duyun. Sizin ve benim yeteneklerimiz tek bir amaca yönelik: Robert’ın maksimum potansiyeline ulaşmasına yardımcı olmak.

Gelin bunu yapalım.

Teşekkür ederim.

Duygu ve Aytek için

Yıllanmış bir hala olarak çiçeği burnunda yeni bir halaya hoşgeldin mesajım:


Ebrucum, aramıza hoş geldin öyleyse. Halalık zor müessesedir ama çoook da  keyiflidir.


Teyzeler anne sevgisini tüm sıcaklığıyla yansıtır. Ama halaların işi yeğenleriyle dost olmak, beraber biraz da yoldan çıkmaktır.


Babalar iyiyi, doğruyu, güzeli öğretir, yol gösterir. Halalar ise yeni ufuklar açarlar, doğru nedir, güzel nedir sorgulatırlar.


Anneler seni acılardan saklamak, korumak içgüdüsüyle doludurlar, halalar ise denize itip, hadi yüz diyebilenlerdir.


Büyükanne-büyükbabalar sevgi dolu ortamlar sunar, halalar ise yeri geldiğinde ağlanacak bir omuz.


Dayıların kalbi hep seninledir, yıllar içinde uzaklaşsan, hayatın içine dalıp kendi yoluna dalsan bile. Halalar ise o daldığın hayatın ucuna öyle bir yapışırlar ki gittiğin yere bir parçalarını seninle gönderirler.


Amcalar bir çınar gibidir, bilirsin, sırtını yaslayabileceğin bir çınarın vardır. Halalar ise sana kendi ağacını büyütmen için fırsat tanır.


Dedim ya, zor müessesedir ama bir o kadar da keyiflidir.

Gün