12 Ağustos 2008 Salı

Tropic Thunder (Tropik Fırtına)




Tropik Fırtına adı verilen büyük bütçeli bir Hollywood filmi iki hafta önce tanıtımlara başladı ve başlamasıyla beraber son iki haftadır Amerikan zihinsel engelliler camiasında da fırtınalar koparmaya başladı.

Tropik Fırtına, Ben Stiller (Müzede Bir Gece, Mary Hakkında Bir Şey) ve Robert Downey Jr. (Iron Man) gibi ağır topları başrole taşıyan ve milyonlarca dolar yatırılmış büyük bir Hollywood projesi. Tüm dünyada büyük ilgi çekeceği kesin bir kara komedi. Filmin konusu, büyük bütçeli bir savaş filmi çekerken üç yıldızının şımarıklıklarından bıkan yönetmenin üçünü de gerçek bir savaşın içine atıp gitmesi ve daha sonra bu aktörlerin savaşa devam etmesi üzerine kurulu.

Ee ne alaka diyeceksiniz haklı olarak. Savaş, film yıldızları, falan, zihinsel engellilerle alakası nedir bu filmin? Nedir zihinsel engelli gruplarını çileden çıkartan şey?

Bir kelime, evet sadece bir kelime; film boyunca sürekli "gerizekalı" kelimesinin kullanılması. İngilizce "retard" veya "retarded" kelimesi gerizekalı anlamına geliyor ama günlük yaşama öyle bir girmiş ki insanlar çok da düşünmeden kullanıveriyorlar "Of anahtarlarımı gene evde unuttum, ne gerizekalıyım bugün" veya "oğlum o basket kaçırılır mı, bugün gene tam gerizekalısın" yada "ayyy gerizekalının önde gideni" gibi (nasıl, son cümle beyaz yakalı Türklerin en seçkin dizisi Avrupa Yakası'ndan mı, hay Allah desenize hiç değilse burada Amerika'yı yakalamışız, hiç geride kalmamışız evelallah.)

Engelli hakları savunucuları ise bu kelimeye "R kelimesi" diyorlar, hatta çok mecbur kalırlarsa r#tard şeklinde yazıyorlar yani o kadar ayıp, o kadar saldırgan bir kelime ki kendi ağızlarından çıkmasını istemiyorlar. Bu kelimenin bir nefret ifadesi olduğunu savunuyorlar. Gerçekte bir medikal tanımlama tabiri olan gerizekalılık kelimesine, bu kullanımıyla, zihinsel engellileri küçümseyen ve aşağılayan bir anlam yüklendiğini hatırlatıyorlar. Bu aşağılayıcı anlam yüklenen kelimenin günlük yaşamda bu denli fütursuzca kullanılmasının ise zihinsel engelli insanların sürekli aşağılanmasına yol açacağına işaret ederek, bundan görecekleri zararın hiç düşünülmediğine dikkat çekiyorlar.

Bir grubu tanımlayan bir terim, kendi çerçevesi dışında hakaret olarak kullanılırsa bu kullanım bu grubu yaralar ve onları değersizleştirir, öyle değil mi? Tıpkı pis zenci diyerek siyah ırkı aşağılamak gibi. Veya karı gibi kancık diyerek insanlığın yarısını bir kalemde silip atmak gibi. Ya da, hadi gelin biraz eğlenceli bir örnek olsun, örneğin kuşlar kuşbeyinli kelimesinin anlamını bilselerdi herhalde çok üzülürlerdi. Ama neyse ki kuşlar bizi anlamadığına göre kullanabiliriz. Aynı mantıkla, gerizekalı kelimesini böyle kullananlar da, zihinsel engelli insanların algılama kapasitesini ve sosyal soyutlanmışlığa itilmekten gördükleri zararı ancak kuşlarınki kadar gördüklerinden, "Ne var ki bunda " diye cevap verebiliyorlar.

Engelli hakları savunucuları, aileler ve engellilerin kendileri uzun zamandır bu konuyu kendi aralarında konuşuyorlardı ancak böylesine büyük çaplı bir protest hareketi ilk kez gündemde. Filmin bütçesiyle doğru orantılı olarak protestolar da büyük. 22 engelli organizasyonu bir araya geldi ve yapımcı Dreamworks tarafından onlara özel seyrettirilen gösterimin ardından boykot çağrısında bulundular. Film bugün Amerika'da gösterime girdi ve eş zamanlı olarak Los Angeles'taki gala salonundan ülkenin en ücra köşesindeki en kıytırık sinema salonuna kadar pek çok yerdeki gösterimlerin önünde pankartlar açıldı, protesto gösterileri yapıldı, yerel gazetelere yazılar yazıldı, bu filme karşı çıkan insanlar "KELİMELER YUMRUK GİBİ VURUR" yazan kartlar (1) dağıttılar. Filmin promosyonunda kullanılan "Bir zamanlar bir gerizekalı vardı." cümlesini içeren tanıtımlar da dahil olmak üzere bazı rahatsız edici reklamları durdurmayı ve tüm medyada seslerini açık ve net bir şekilde duyurmayı başardılar. Bu film gösterime girdi ama bu protestolar sayesinde bir kez daha benzeri bir film gündeme geldiğinde yapımcıların ve oyuncuların iki kez düşüneceği kesin.

Gerizekalı Kelimesinin Yersiz ve Aşağılayıcı Kullanımına Son! diye tanımlanabilecek bu kampanya Türkiye koşullarında şu an için oldukça sürreal. Ülkemizde henüz eğitim hakkı gibi, sağlık desteği gibi yaşamsal sorunlarla boğuştuğumuzdan bunlar bize fazlasıyla detay.

ACABA? Belki de bu detayın altında çok ana bir prensip, kendi kaderini eline alma ve hakkını arama kültürü yatıyor olabilir mi?

Bilgisayarımın başından bu protestoyu izlerken, ülkemizde daha birkaç gün öncesine kadar devam eden bir konuyu düşündüm ve Boğaziçi Üniversitesi'nde siyaset bilimi masterı yaparken aldığım derslerden birinin hocası olan Prof.Binnaz Toprak hocamı andım aniden. Üniversite, master derken uzun yıllar öğrencilikten sonra okul faslını kapatalı 20 yıl oldu, artık eskisi gibi sık gelmiyor aklıma o yıllar :) dersin adını da vallahi hiç hatırlamıyorum ama içeriği dün gibi aklımda. Her hafta önemli bir siyaset bilimcisinin bir kitabını okuyup, hakkında makale yazardık ve daha sonra bu kitabı tartışırdık. 19. yüzyıl İngilizce'sine alıştıktan sonra, adını hep duyduğumuz düşün adamlarının orijinal eserlerini okumak ve tartışmak gerçekten çok zevkliydi.

Bu kitaplardan biri de Alexis de Tocqueville'in Amerika'da Demokrasi (Democracy in America) adı verilen kitabıydı. Aşağıda ilgili bölümleri alıntıladım, Türkçe çevirisi de kitapçılarda vardır eminim. Benim yorumum Tocquville'in Amerika'daki demokrasiyi biraz abarttığı yolundaydı. Hatta şu cümleleri biraz da alaycı bir tavırla okumuş ve hadi canım ifadesiyle sunmuştum. (Tabii bu kitabın 19. yüzyılda bir Fransız aristokratı tarafından yazıldığını da hatırda tutmak lazım). Tocqueville demiş ki:

"Amerika'lıların tadını çıkardığı şaşırtıcı özgürlüğü anlamak imkansız değil, bu olağanüstü eşitlik prensibi hakkında fikir sahibi olunabilir, ancak, Birleşik Devletler'deki geçerli politik aktiviteyi anlayabilmek için buna şahit olmak gerekir. Amerikan topraklarına ayak bastığınız andan itibaren sanki bir ayaklanma ile karşılanırsınız, karmaşa sesi dört bir yandadır ve bin ses aynı anda sosyal haklarının yerine getirilmesini talep etmektedir. Etrafınızdaki herşey hareket halindedir; burada kasabanın dörtte biri kilise inşası için toplanmıştır, orada bir temsilci seçimi yapılıyordur, biraz ileride bölge temsilcileri bazı yerel iyileştirme çalışmaları hakkında görüşme yapmak üzere kasaba merkezine doğru gidiyorlardır; bir başka yerde kasabanın işçileri bir yol projesi veya okul projesi talepleri için işi bırakırlar. Sadece hükümetin yönetimini beğenmediklerini ifade etmek amacıyla toplantılar düzenlenir, aynı anda başka toplantılarda vatandaşlar günün yöneticilerini ülkelerinin kurucu babaları olarak selamlamak üzere toplanırlar...

...Birleşik Devletler'de yaşayanların hayatında politik meselelere duydukları ilginin ne kadar yer tuttuğunu söylemek zor. Toplumun düzenlenmesinde yer almak ve bunu tartışmak bir Amerikalı'nın bildiği en önde gelen işi ve hatta en büyük zevkidir. Bu duygu hayatın en basit alışkanlıklarında bile öne çıkar; hatta kadınlar bile sık sık genel toplantılara katılır ve evişlerinin yarattığı yorgunluktan uzaklaşmalarını sağlayacak bir aktivite gibi politik tartışmaları dinlerler. Tartışma klüpleri, bir açıdan, teatral eğlence yerine geçer; bir Amerikalı karşılıklı konuşamaz ancak tartışır, ve konuşmaları söylevlere dönüşür. Size hitabı sanki bir toplantıda konuşma yapıyormuş gibidir, ve hele tartışma biraz hararetlenirse karşısındaki Beyler diye hitap eder. Bazı ülkelerde vatandaşlar kendilerine kanunla tanınan hakları kullanma konusunda isteksiz görünürler, sanki kendilerine biçtikleri değer toplumun geneli için çaba harcamanın üstündedir ve kendilerini dört derin çit ve çabuk yetişen çalılıkla çevrili dar bir bencillik alanına sıkıştırırlar. Ama eğer bir Amerikalı sadece kendi işine bakmaya mecbur edilseydi, varlığının yarısı elinden alınmış olurdu; sürdürmeye alışkın olduğu hayatında inanılmaz bir boşluk hissederdi ve mutsuzluğu, kırgınlığı kaldırılamaz olurdu. Ben ikna oldum ki, eğer Amerika'da bir gün diktatörlük kurulursa, özgürlüğün getirdiği alışkanlıkları kırmak, özgürlüğün kendisine duyulan sevgiyi kırmaktan çok daha zor olacaktır."
Alexis de Tocqueville, Democracy in America (Harvey Mansfield and Delba Winthrop, trans., ed.; Chicago: University of Chicago Press, 2000)

5 Ağustos 2008 günü yeni bir kanun ile daha önce engellilere tanınan haklar askıya alındı ve her ay ödenen 400 YTL'lik eğitim desteğinin ödenmesi her sene Maliye Bakanlığı'nın vereceği bütçeye bağlandı. Yani işin Türkçesi Maliye Bakanlığı her yıl gönlünden ne koparsa özel eğitim desteği olarak bütçeye koyacak, engelliler de büyüklerimizin gönlünden bu sene bu kopmuş, buna da şükür diyerek o yıllık eğitim planını yapacaklar. Şimdiki haliyle haftada 2 (evet 2, hatta yazıyla iki) ders olarak verilen bu eğitim artık ne çıkarsa bahtına şeklinde her yıl yeniden ayarlanacak.

Bu konuda çeşitli engelli dernekleri ellerinden geldiğince itirazlar ettiler, ailelerden konuyu takip edenler mailler attılar ama katılım o kadar düşüktü ki hani ben maliye bakanı olsam, "aman bu mudur itirazlar, ayol bunlar ateş olsalar cürümleri kadar yer yakarlar, kesin gitsin" derim rahatlıkla. Bir de 2-3 hafta öncesinde, Gelişim Laboratuvarı'nın web sitelerinde hiç utanmadan yayınlayabildikleri DS'lu çocukları mutlaka aldırın, toplum ve ailesine mutsuzluk kaynağıdırlar, sağlıklı nesiller için bunlar aldırılmalıdır ifadelerine karşı çağrısında bulunduğumuz protesto ile bu protesto hareketini karşılaştırınca aklıma Tocqueville ve onun kitabı geliverdi işte.

Binnaz hocanın benim sunumuma karşı gülümseyerek söylediği "Evet, böyle okuyunca abartı gibi geliyor ama burada anlatılanlar gerçekten doğru, şimdi bir de böyle yaşayan bir toplumun nasıl bir toplum olacağı hakkında biraz düşünür müsün lütfen." cümlelerini hatırladım. O dersten A 'yı kapmakla beraber, bu kadar katılımcı bir toplumun varlığına ikna olmamıştım. Ama şimdi, tek bir "gerizekalı" kelimesinden yola çıkarak Hollywood devlerine kafa tutan dev bir protesto hareketini yakından gözlemleyince anlıyorum ki Tocqueville de Binnaz hoca da haklılarmış.

Gerçekten de, insanların, hayatlarını ilgilen her konuda, üşenmeden, aman bana ne demeden, kararı başkalarına bırakmadan söz sahibi olmaya çalıştıkları ve politik kimlik sahibi oldukları bir toplum yapısında sokaktaki insanın sesi çok yüksek çıkıyor

Amerikan politikası elbette ki çok karmaşık, dış politikası sorumsuz, falan, biliyorum hepsini ama haklı olduğu yerde hakkını da vermek lazım. Katılımcı demokrasi yerleşirse, insanlar gerizekalı kelimesinin düzgün kullanılması için savaş açarken, bu kavramın ancak okulda ders olarak okutulduğu ülkelerde ise insanlar kader diyerek başlarına gelene razı oluyorlar ve en esas hakları için bile ses getirmeyi bilemiyorlar.

Ne diyelim, bize düşen de Tocqueville'e selam, yola devam demek herhalde...

Gün Osborn
Ağustos 2008






Alexis de Tocqueville







DEMOCRACY IN AMERICA


CHAPTER 14




ACTIVITY THAT PERVADES ALL PARTS OF THE BODY POLITIC IN THE UNITED STATES; INFLUENCE THAT IT EXERCISES UPON SOCIETY.

More difficult to conceive the political activity that pervades the United States than the freedom and equality that reign there--The great activity that perpetually agitates the legislative bodies is only an episode, a prolongation of the general activity--Difficult for an American to confine himself to his own business--Political agitation extends to all social intercourse-Commercial activity of the Americans partly attributable to this cause--Indirect advantages which society derives from a democratic government.


On passing from a free country into one which is not free the traveler is struck by the change; in the former all is bustle and activity; in the latter everything seems calm and motionless. In the one, amelioration and progress are the topics of inquiry; in the other, it seems as if the community wished only to repose in the enjoyment of advantages already acquired.

Nevertheless, the country which exerts itself so strenuously to become happy is generally more wealthy and prosperous than that which appears so contented with its lot, and when we compare them, we can scarcely conceive how so many new wants are daily felt in the former, while so few seem to exist in the latter.

If this remark is applicable to those free countries which have preserved monarchical forms and aristocratic institutions, it is still more so to democratic republics. In these states it is not a portion only of the people who endeavor to improve the state of society, but the whole community is engaged in the task; and it is not the exigencies and convenience of a single class for which provision is to be made, but the exigencies and convenience of all classes at once.

It is not impossible to conceive the surprising liberty that the Americans enjoy; some idea may likewise be formed of their extreme equality; but the political activity that pervades the United States must be seen in order to be understood. No sooner do you set foot upon American ground than you are stunned by a kind of tumult; a confused clamor is heard on every side, and a thousand simultaneous voices demand the satisfaction of their social wants. Everything is in motion around you; here the people of one quarter of a town are met to decide upon the building of a church; there the election of a representative is going on; a little farther, the delegates of a district are hastening to the town in order to consult upon some local improvements; in another place, the laborers of a village quit their plows to deliberate upon the project of a road or a public school. Meetings are called for the sole purpose of declaring their disapprobation of the conduct of the government; while in other assemblies citizens salute the authorities of the day as the fathers of their country. Societies are formed which regard drunkenness as the principal cause of the evils of the state, and solemnly bind themselves to give an example of temperance.1

The great political agitation of American legislative bodies which is the only one that attracts the attention of foreigners, is a mere episode, or a sort of continuation, of that universal movement which originates in the lowest classes of the people and extends successively to all the ranks of society. It is impossible to spend more effort in the pursuit of happiness.

It is difficult to say what place is taken up in the life of an inhabitant of the United States by his concern for politics. To take a hand in the regulation of society and to discuss it is his biggest concern and, so to speak, the only pleasure an American knows. This feeling pervades the most trifling habits of life; even the women frequently attend public meetings and listen to political harangues as a recreation from their household labors. Debating clubs are, to a certain extent, a substitute for theatrical entertainments: an American cannot converse, but he can discuss, and his talk falls into a dissertation. He speaks to you as if he was addressing a meeting; and if he should chance to become warm in the discussion, he will say "Gentlemen" to the person with whom he is conversing.

In some countries the inhabitants seem unwilling to avail themselves of the political privileges which the law gives them; it would seem that they set too high a value upon their time to spend it on the interests of the community; and they shut themselves up in a narrow selfishness, marked out by four sunk fences and a quickset hedge. But if an American were condemned to confine his activity to his own affairs, he would be robbed of one half of his existence; he would feel an immense void in the life which he is accustomed to lead, and his wretchedness would be unbearable.2 I am persuaded that if ever a despotism should be established in America, it will be more difficult to overcome the habits that freedom has formed than to conquer the love of freedom itself.

This ceaseless agitation which democratic government has introduced into the political world influences all social intercourse. I am not sure that, on the whole, this is not the greatest advantage of democracy; and I am less inclined to applaud it for what it does than for what it causes to be done.

It is not impossible to conceive the surprising liberty that the Americans enjoy; some idea may likewise be formed of their extreme equality; but the political activity that pervades the United States must be seen in order to be understood. No sooner do you set foot upon American ground than you are stunned by a kind of tumult; a confused clamor is heard on every side, and a thousand simultaneous voices demand the satisfaction of their social wants. Everything is in motion around you; here the people of one quarter of a town are met to decide upon the building of a church; there the election of a representative is going on; a little farther, the delegates of a district are hastening to the town in order to consult upon some local improvements; in another place, the laborers of a village quit their plows to deliberate upon the project of a road or a public school. Meetings are called for the sole purpose of declaring their disapprobation of the conduct of the government; while in other assemblies citizens salute the authorities of the day as the fathers of their country. Societies are formed which regard drunkenness as the principal cause of the evils of the state, and solemnly bind themselves to give an example of temperance.1

The great political agitation of American legislative bodies which is the only one that attracts the attention of foreigners, is a mere episode, or a sort of continuation, of that universal movement which originates in the lowest classes of the people and extends successively to all the ranks of society. It is impossible to spend more effort in the pursuit of happiness.

It is difficult to say what place is taken up in the life of an inhabitant of the United States by his concern for politics. To take a hand in the regulation of society and to discuss it is his biggest concern and, so to speak, the only pleasure an American knows. This feeling pervades the most trifling habits of life; even the women frequently attend public meetings and listen to political harangues as a recreation from their household labors. Debating clubs are, to a certain extent, a substitute for theatrical entertainments: an American cannot converse, but he can discuss, and his talk falls into a dissertation. He speaks to you as if he was addressing a meeting; and if he should chance to become warm in the discussion, he will say "Gentlemen" to the person with whom he is conversing.


*********************************************************************************************************************************


1) Kartlar: Orijinali ve Türkçesi ( Kaynak: Dave Hingsburger )


KELİMELER YUMRUK GİBİ VURUR .




Gerizekalı veya Geri gibi kelimeler kullandığınızda bu insanların canını acıtır, sizi duydum ve benim canım acıdı. Engelli pekçok insan gerizekalı kelimesini, bir engeli tarif eden en rahatsız edici kelime olarak kabul eder. Aynı fikirdeyim. Bağnazlar azınlıklar hakkında negatif terimler kullanırlar. Gerizekalı kelimesi de aynı şekilde bağnazlar tarafından kullanılan bir nefret ifadesidir. Gelecekte kelimelerinizi dikkatle değerlendirin. Çünkü... Kelimeler Bir Yumruk Gibi Sert Vurur. Yani, SADECE DURUN ARTIK.




5 Ağustos 2008 Salı

Down Sendromu'nda AAI - Sağlık Kontrol Listelerinin Önemi


Down Sendrom’lu kişilerin yaklaşık %15’inde semptomatik (semptomları belirgin) veya asemptomatik (semptomları belirgin olmayan) halde görülmesine ve herhangi bir ameliyat esnasında bu konuya özellikle dikkat edilmesinin gerekliliğine rağmen, ülkemizde pek bilinmeyen bir rahatsızlık hakkında biraz bilgi paylaşımı yapmak istiyorum; Atlanto Axial Instability. Bu konu üstelik benim kalbimde özel bir noktaya da dokunuyor çünkü oğlumuzla beraber bu hastalığı yaşadık. %15 çok ciddi bir oran, üstelik de sonuçları bu denli önemli olabilecek bir rahatsızlık için. Bütün DS’lu kişilerin ailelerinin bu konuda bilgi sahibi olması gerektiğine inanıyorum.

(İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde çektiğim bir fotoğraf, yüz hatlarına dikkat edin.)

*********************************************

Down Sendrom’lu kişilerin karşılaşma riski yüksek olan sağlık sorunlarıyla ilgili bir kitap edinmek isterseniz “Medical&Surgical Care for Children with Down Syndrome: A Guide for Parents” ed. By D.C. Van Dyke and P. Mattheis,Woodbine House, 1995, adlı kitabı tavsiye ederim. AAI’nin detaylarına girmeden önce, tüm ailelere Down Sendromu Sağlık Kontrol Listesi ‘ni okumalarını ve bir kopyasını basıp doktorlarıyla paylaşmalarını tavsiye ederim. Burada verilen bilgiler doktor tavsiyesi yerine geçmez, sorularınız olursa lütfen doktorunuza danışınız.

****************************************

DS Sağlık listesinde önerildiği gibi yaptırdığım rutin kontrollerde, oğlumun C1 ve C2 omurları arasındaki açıklık maksimum sınırda çıktı. Bunun üzerine bu konunun uzmanı olan doktor arayışına girdik, çünkü bu ameliyat çok özel ve her nöroloğun yada ortopedistin yapabileceği bir ameliyat değil. Bu konuda çok şanslıyız çünkü AAI konusunda dünyada sayılı doktor var ve bunlardan biri de bir Türk doktoru. Üç yaşından itibaren dört yıl boyunca yıllık röntgenler çektirerek takip edildi. Bu sürede açıklık pek fazla ilerlemedi ancak daha sonra kısa bir süre içerisinde birdenbire neredeyse iki katına sıçradı ve omuriliğe baskı nedeniyle sağ tarafında felç oluştu. Neyle karşı karşıya olduğumuzu bildiğimiz için de hiç zaman kaybetmeden doğru teşhis koyuldu ve bir hafta içerisinde ameliyat gerçekleşti ve oğlum nekahat döneminin ardından sağlığına tamamen kavuştu. Bu zor ameliyat ve sonrası hakkında burada detaya girmek istemiyorum, ama eğer bu konuda bilgi edinmesi gereken bir aile olursa bana ulaşabilirsiniz.

Nedir bu Atlanto Axial Instability (AAI) ?

DS’lu kişilerin eklemlerinin yüksek derecede esnek olduğunu biliyoruz. İşte bu esneklik nedeniyle herhangi bir eklemin olması gereken sınırların üstünde esneme riski vardır. Bu aşırı esnemenin, kafatasını omurgaya bağlayan ve boyunda yerleşik olan C1 (atlas) ve C2 (axis) omurlarının arasında gerçekleşmesi durumuna Atlanto Axial Instability adı veriliyor. Önemi de yerinin kritikliğinden kaynaklanıyor; bu omurların arasında omurilik geçtiğinden, AAI aşırı esneklik sonucu omurların omuriliğe baskı yapması demektir. Buna bazen kemik anomalileri de eşlik edebiliyor.Zayıf formunda, AAI semptom göstermez. Şiddetli formunda ise, yani DS’lu çocukların %1-2 oranında ise, belli semptomları var. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz; yürümekte zorluk, anormal duruş ve yürüme şekli, boyun ağrısı, sınırlı boyun hareketi, baş sallanması, koordinasyon eksikliği, spastisite, normal dışı nörolojik refleksler,..... gibi omurilik semptomları. Semptomatik kişilerin büyük çoğunluğunda bu semptomlar sabit kalır. Ancak bu grubun içinde küçük bir orandaki kişilerde ilerleyerek ameliyatı zorunlu hale getirir.

Ameliyatı gerektirecek dereceye ulaşsın veya ulaşmasın, semptomatik AAI ölüme kadar uzanabilen son derece ciddi bir hastalıktır. Down Sendromu üzerinde çalışan sağlık uzmanları (bkn.referanslar) çocuk 3 ila 5 yaş arasında iken ve herşey normalse 18 yaşında boyun röntgenin çekilmesini öneriyorlar. Risk oluşturan spor aktivitelerine katılmadan önce (jimnastik, güreş, at binme gibi) veya boynun manipülasyonunu gerektirecek, anestezi verilen her çeşit ameliyat öncesinde doktorlar bu konuda mutlaka uyarılmalı ve gereken dikkati göstermeleri talep edilmelidir.

Sağlıklı günler dilerim.

Gün Osborn
2000

************************************************************************************

Tıbbi açıklama sayfası: Currently, DSMIG recommends screening individuals between 3 and 5 years of age with lateral cervical radiographs in the neutral, flexed, and extended positions. The space between the posterior segment of the anterior arch of C1 and the anterior segment of the odontoid process of C2 should be measured. Measurements of less than 5 mm are normal; 5 to 7 mm indicates instability, and greater than 7 mm is grossly abnormal. The cervical canal width should also be measured. The interpretation of these studies should be performed by a radiologist experienced in this area. Individuals with Down syndrome who have not been screened may need to be evaluated prior to surgical procedures, especially those involving manipulation of the neck. These children should be managed cautiously by anesthesiology staff. The studies should be repeated, as needed, for participation in Special Olympics. Children with borderline findings or abnormal films should be evaluated with a careful neurological examination to rule out spinal cord compression. Neuro-imaging (CT Scan or MRI) is probably indicated. Significant changes in a child's neurological status would necessitate evaluation and possible treatment (i.e, spinal fusion). Asymptomatic children with instability (5 to 7 mm) should be managed conservatively, with restriction only in those activities which pose a risk for cervical spine injury. Contact sports, such as football, wrestling, rugby, boxing, and recreational activities such as trampolining, gymnastics (tumbling), and diving, which require significant flexion of the neck, would best be avoided. It is unnecessary to restrict all activities.

*******************************************************************

Referanslar:

Down Syndrom Medical Interest Group

National Down Syndrome Congress

DS Health Issues 1

DS Health Issues 2

Down Syndrome Association United Kingdom