19 Eylül 2008 Cuma

Davranış Çizelgesi

Davranış çizelgesi 3 yaş itibariyle kullanılan bir davranış modifikasyonu tekniği. Çocuğunuzun desteklemek, pekiştirmek veya yerleştirmek istediğiniz davranışları öğrenmesi için uygulanabilir. Üst yaş sınırı ise yok, yıldız yerine puan uygulamasına geçerek ve hedefleri uzun soluklu tutarak ergenlikte de kullanabilirsiniz.


İlk olarak bir tablo hazırlıyorsunuz. Nerede kullanılacağına (okulda, evde) ve kullanım amacına göre farklı tablolar olabiliyor, örneklerini aşağıda linklerde verdim. Okulda kullanılacaksa her ders sonrası öğretmeni bir gülen yüz/yıldız veriyor veya mutsuz yüz/çarpı işareti koyuyor. Günün sonunda topladığı pozitif işaretlerin toplamına göre bir ödül kazanıyor. Daha küçük çocuklarda daha basit şekiller ve tablolar kullanılabilir, mesela elmaların hepsi ... günde boyanırsa gibi. Ben bu sistemi küçük oğlumla kullandım, çok faydasını gördüm, ama sonuna kadar tutarlı bir şekilde devam etmek şart.


Davranış çizelgesi örneği 2

Yöntem:

-Önce çocukla konuşup yeni bir oyun oynayacağınızı söylüyorsunuz ve gün içindeki alacağı yıldızlara göre akşamları bir mükafat kazanacağını söylüyorsunuz. Bunun kaç yıldız olacağını önceden çocuğa mutlaka söylüyoruz ve tabloya da yazıyoruz.

-Bu ödül çocuğun sevdiği herşey olabilir (yakasına takacağı özel bir sticker/kurdela, odasına asabileceği bir sertifika, sevdiği film, yiyecek, parka ziyaret...) Ve tabii bol bol övgü. Ayrıca haftada 3 gün (veya 2-4 size bağlı) yıldızlarla ödül alırsa hafta sonu özel bir ödül alacağını da söyleyebiliriz. Burada bu ödülleri diğer zamanlarda vermemeye dikkat etmek lazım, yoksa onu kazanmak için çok istekli olmayabilir.

-Sadece pozitif davranışlar üzerine eğiliyorsunuz, yani "arkadaşlarıma vurmayacağım" değil, "arkadaşlarımla güzel oynayacağım" gibi. Amaç negatif davranışları cezalandırmak değil, istenen davranışı ödüllendirmek.

-Çocuğun yaşına göre bir veya birden çok amaç belirlenebilir. (Arkadaşlarımla güzel oynayacağım, sınıftan öğretmenimden izin alıp çıkacağım, teneffüs bitince hemen sınıfa döneceğim, ev ödevlerimi yapacağım, akşamları saat 21:00'de yatakta olacağım, dişlerimi fırçalayacağım... gibi). Çok kolay veya çok zor yapmayın. Arada sırada yaptığı ama sizin destekleyip hep yapmasını istediğiniz konuları da koyun.

-Bu tabloyu çocukla beraber hazırlayın. Renkli, eğlenceli bir kart olsun. Kartın üstüne kendi istediği ufak resimler çizebilir, çok abartmadan süsleyebilir.

-Akşamları aldığı o gün aldığı yıldızları övün ve ne kadar çaba harcadığını bildiğinizi, onunla gurur duyduğunuzu paylaşın.

-Bu yöntemin tam olarak sonuç vermesi 4-6 hafta arasındadır. Hedeflenen davranışa ulaşıldığında yeni hedefler eklenmeli ve yıldız kazanmak giderek (yavaş yavaş!) daha zor hale getirilebilir.


Tablo örnekleri:

http://www.thenaughtyseat.co.uk/magnetic-star-reward-chart-99-p.asp http://www.primaryresources.co.uk/other/pdfs/Smiley_Face_Chart.pdf http://www.simplywoodengifts.co.uk/childrens-gifts/wooden-reward-boards/reward-board-busy-bee.htm
http://www.encourageandpraise.com/reward/enlargements/CCG.html http://www.latitudes.org/behavior_charts/ladybug_chart.pdf http://www.freeprintablebehaviorcharts.com/beh%20charts%204-10%20pdf/behchart%20hellokitty.pdf

Sertifika örnekleri :
http://www.thenaughtyseat.co.uk/certificates-75-c.asp
http://www.123certificates.com/
http://www.brainwaves.net/
http://www.activityvillage.co.uk/images/apple_tree_image.gif

Gün Osborn

Eylül 2008

18 Eylül 2008 Perşembe

Down Sendromlu Doğum Olasılıkları



Victorian Dönemde İngiltere'de DS'lu iki erkek çocuk


Dünyada ortalama her 800 doğumdan biri Down Sendromlu olarak gerçekleşiyor. Down sendromu'nun neden oluştuğu tam olarak bilinmiyor. Diyet, sosyo-ekonomik seviye, ilaç kullanımı gibi hiçbir belli bir faktöre bağlı değil. Ancak annenin ve babanın yaşının etkili olduğu biliniyor. Yapılan araştırmalara göre anne yaşından yola çıkarak risk faktörünün hesaplamak mümkün. Anne yaşı yükseldikçe DS'lu bebek olasılığı da artıyor. Gene de DS'lu bebek doğumlarının çoğu 35 yaş altı kadınlara doğmakta çünkü genel olarak bu yaş grubu kadınlar daha fazla doğum yapıyorlar.

Anne yaşı faktörü üzerinde çok çeşitli araştırmalar yapılmış olmakla beraber ilk kez 2003 yılında yapılmış bir araştırmada ise bu kez babanın yaşının da bu süreçte etkili olduğu ortaya koyulmuştur. Columbia Üniversitesi'nde Dr.Harry Fisch tarafından yapılan araştırma (1) 35 yaş üstü kadınların DS'lu çocuk sahibi olma olasılığının babanın yaşına göre değiştiğini belirtilmektedir. Anne yaşı 35 altı olduğunda baba yaşının bir etkisi görülmüyor. Anne yaşı 35 ve üstü olarak sabit kalmak üzere, baba yaşı 25 ve altı ise risk faktöründe değişiklik yok, ancak baba yaşı 40 ve üstü ise DS'lu çocuk sahibi olma olasılığının iki kat arttığını belirtiyor.

Daha önce DS'lu bir çocuğu olmamış bir kadının yaşına göre DS'lu bir çocuğa hamile kalma ve doğum yapma olasılığı aşağıdaki listedeki gibidir. Hamilelik rakamlarıyla doğum rakamları arasındaki fark, 16.hafta itibariyle fetusun DS'lu olduğu farkedilen ve sonlandırılan hamilelikler ve düşüklerdir.

Daha önce Down Sendromlu çocuğu olmuş bir kadının tekrar böyle bir hamilelik yaşama olasılığı, anne yaşı kaç olursa olsun, 1/100 oranındadır. (2) Bu oran 40 yaş itibariyle yaşa dayalı olarak yükselir.

Anne Yaşı___-___--- 16 haftalık Hamilelikte____________Canlı doğumlarda --_-----------
--------___________-Down Sendromlu bebeklerin____-__sendromlu bebeğin sıradan --
------------------------ sıradan bebeğe oranı--- --------------bebeğe oranı

15 - 19 --------------------------- ------- ----------------------- 1 / 1250
20 - 24 ----------------------------------------------- ---------- 1 / 1400
25 - 29 -------------------------- --- -------- ------------------- 1 / 1100
30 - 31--------------------------- -- ---------------------------- 1 / 900
32 --------------------------- --- --------------- ----------------1 / 750
33 --------------------------- 1 / 420 -------------------------- 1 / 625
34 --------------------------- 1 / 325 -------------------------- 1 / 500
35 --------------------------- 1 / 250 -------------------------- 1 / 350
36 --------------------------- 1 / 200 -------------------------- 1 / 275
37 --------------------------- 1 / 150 ---------------------------1 / 225
38 --------------------------- 1 / 120 ---------------------------1 / 175
39 --------------------------- 1 / 100 ---------------------------1 / 140
40 --------------------------- 1 / 75 ---------------------------- 1 / 100
41 --------------------------- 1 / 60 ---------------------------- 1 / 85
42 --------------------------- 1 / 45 ---------------------------- 1 / 65
43 --------------------------- 1 / 35 ---------------------------- 1 / 50
44 --------------------------- 1 / 30 ---------------------------- 1 / 40
45 ve üstü ----------------- 1 / 20 ---------------------------- 1 / 25
________________________________________________________
Tablo 1: Hook EB. JAMA 249:2034-2038, 1983

Gün Bilgin
Eylül 2008



Referanslar:
Tablo 1: Hook EB. JAMA 249:2034-2038, 1983

(1) The Influence of Paternal Age on Down Sendrome, Dr.Harry Fish et.al., The Journal of Urology®, Vol. 169, 2275–2278, June 2003

(2) Risk and Recurrence Risk of Down Syndrome, Paul J. Benke, M.D., Ph.D., University of Miami School of Medicine Miami, Fla. USA, October 1995


                                     
                                        Gene İngiltere'den Florence. İsmi de kendisi kadar güzel...

17 Eylül 2008 Çarşamba

Okul Yolları








Eylül ayı gelince okul telaşı başlar pek çok evde. Kıyafetler, yeni defterler heyecanla hazırlanır. İlk kez okula başlayanlar için bu biraz sevinçli biraz da ürkütücü bir heyecandır. Daha büyük sınıflarda çocukları olanlar ise yıllar içinde alışır, hatta giderek kanıksar.

Kimler bunu hiç kanıksamaz biliyor musunuz? Kaynaştırma eğitimi alan çocukların anneleri. Çocuğunu, ona kucak açmış bir okul ve öğretmende okutma şansını yakalamış bazı anneler hariç, hemen tüm engelli çocuk anneleri Eylül ayını ağzı yüreğinde bekler. Acaba müdür bana surat yapacak mı, acaba öğretmen çocuğumu sevecek, benimseyecek mi, acaba çocuklar benim kızımla arkadaş olacaklar mı, acaba veliler tavır koyacaklar mı, acaba her yaptığımız şey göze batıp şikayet konusu olacak mı, acaba, acaba, acaba.... Bu sorular uzar gider.

İnsanlar konuşa konuşa anlaşır demişler. Ben bunu biraz değiştiriyorum, insanlar yaza yaza da anlaşır. Günümüzün hızlı akan hayatında iletişim kurmanın en önemli araçlarından biri yazı. Bu acabaları aşmanın ve çocuğumuza bizim gibi alışık olmayan diğer insanlara empati kurmayı anlatmanın en iyi yolunun yazıyla olduğuna inanıyorum. Üstelik bir topluluk karşısında konuşmanın heyecanına kapılmadan, düşüncelerimizi tam da istediğimiz gib, derli toplu ve vurucu bir şekilde ifade etmenin ve karşımızdaki insanı kendi dünyamıza davet etmenin en güzel yollarından biri yürekten, içtenlikle yazılmış bir mektup.

Çocuğu okula yeni başlayan veya okulda iletişim sorunları yaşayan tüm ailelere bunu tavsiye ediyorum. Çok da güzel geridönümler alıyorum. Bugünlerde gene gündemde olduğundan yazdığım mektuplardan bazılarını paylaşacağım.

Herkesin üslubu ve tarzı farklıdır, ancak esas olan iletişimdir. İletişim kurun kendi üslubunuzla. İşe yarayacak, göreceksiniz.

Bu benim ilk mektubum, Robert 3 yaşında anaokuluna başladığında yazmıştım. Benim için eğitim bir bütündür, okulda başka, merkezde başka, evde başka yürümez, koordineli gitmesi gerekir. Bu okul aynı zamanda Robert'ın bireysel eğitimini de aldığı merkeze bağlı olduğundan eğitim programı üzerine detaya girmiştim. Bunun bir benzerini (ama program detayları olmadan) hem 5 yaş anaokuluna hem de ilköğretim 1.sınıfa başladığında da yazmıştım.


15 Eylül 1997
Merhaba Sevgili Öğretmenim,

Bu kağıt sizden dikkatle okumanızı ve sonra bir daha okumanızı istediğim bir yazıyı taşıyor. Lütfen beni yanlış anlamayın. Burada tarif ettiğim ilişkinin kurulacağını hissediyorum. Ben sadece kendimi ve beklentilerimi ifade etmek istedim.

Robert bugün okula başladı ve bizleri biraraya getirdi. Biz artık bir takımız. Siz bir sınıfta eğitim vermenin tecrübesine sahipsiniz , ben evde eğitim vermenin. Siz çocukları tanıyorsunuz, ben çocuğumu tanıyorum. Siz iyi bir eğitmensiniz, ben iyi bir anneyim. Ve biz artık bir takımız.

Lütfen benimle konuşun, beni haberdar edin. Eğer herhangi bir şey olması gerektiği gibi değilse yada tam olması gerektiği gibiyse yani ne olursa olsun, benimle konuşun.


Lütfen Robert’a, onun ne yapabilip ne yapamayacağına dair önceden edinilmiş fikirlerle yaklaşmayın. Unutmayın sınırımız gökyüzüdür :)

Lütfen önerilerinizin sadece kendisini değil aynı zamanda nedenlerini de açıklayın. Eğer anlamazsam veya kabul etmezsem bu önerileri yerine getiremem.


Lütfen benimle açık ve doğrudan konuşun. Her zaman ne söylenmeye çalışıldığını tahmin etmeye gücüm, zamanım veya sabrım olmayabilir.

Lütfen bana karşı da tıpkı çocuğuma karşı olduğunuz gibi anlayışlı olun. Unutmayın ki çocuğum eğer herhangi bir konuda zorlanıyorsa onunla beraber ben de üzülüyorum.

Eleştirilerinizin gücünü bilin. Bunların benim ve dolayısıyla ailemin üzerinde yaratacağı etkiyi unutmayın.

Lütfen yaratıcı olmaktan ve hata yapmaktan korkmayın. Sizin en büyük destekçinizim.


Ve son olarak, lütfen dinleyin. Çocuğumla ilgili en detaylı bilgiye gene ben sahibim. Bu bilgi emrinizde, lütfen kullanın.

Sizden rica ettiğim bu davranışların hepsini sizin de benden göreceğinize söz veriyorum.

Sizin eğitiminize, yılları alan deneyiminize ve iyiniyetinize saygı duyuyorum. Lütfen benim size olan güvenime, benim heyecanıma ve benim bilgime saygı duyun. Sizin ve benim yeteneklerimiz tek bir amaca yönelik: Robert’ın maksimum potansiyeline ulaşmasına yardımcı olmak. Gelin bunu yapalım.


Robert İçin Kaynaştırma Nedir?
-Sınıftaki tüm oyunlara tam katılımı sağlanır.
-Bireysel çalışma dışında, diğer cocuklar toplu bir aktivite yaparken ayırılmaz.
-Toplu aktivite esnasında özel durumunun gerektirdiği destek varsa sağlanır.
-Arkadaşlıklar ve sosyal ilişkiler kurması için desteklenir.
-Okulun kurallarına herkes gibi uyması beklenir.

Robert İçin Program Nedir?
Robert için hazırlanan programdan bahsediyoruz. Bundan ne anladığımı ve beklentilerimin ne olduğunu anlatmak istiyorum. Benim düşündüğüm program ile okulun düşündüğü program farklılıklar gösterebilir. Siz farklı isimler kullanabilirsiniz. Ancak benim için önemli olan aynı mentaliteyi taşıması ve aynı amaca yönelik olmasıdır. Lütfen beni yanlış anlamayın. Amacım birşey empoze etmek değil, ortaya çıkacak olan programın (Robert da dahil olmak üzere) herkesi tatmin etmesini sağlamak.

Robert’ın tek bir programı vardır. Evde yapılan çalışmalarla okulda yapılan çalışmalar bu bireysel programa bağlı olarak yürütülür. Her iki mekandaki çalışmalar aynı olmak zorunda değildir ama birbirini tamamlayıcı ve destekleyicidir. Bu nedenle hem benim sizin ne yaptığınızı hem de sizin benim ne yaptığımı bilmeniz gereklidir. Bu program Kavrama(Cognitive), Lisan, Kaba Motor, İnce Motor, Sosyalleşme ve Özbakım konularında yapılandırılmıştır. Öncelikle bu alt gruplarda amaçlar belirlenmiştir. Yani Temmuz 1998 ‘de okul tatile girerken Robert’ın ulaşmış olmasını istediğimiz amaçlar belirlenmiştir. Örneğin lisan gelişiminde Robert’la zamanlar üzerine çalışılmaktadır ve bu yaz sonunda geçmiş zaman ekini öğrenmiştir. Bazı bildiği kelimelerde uygun yer ve zamanda kendiliğinden dım-dim ekini koymaktadır.(Gel-geldim, dök-döktüm, at-attım, tut-tuttum gibi). Amaç geçmiş zaman kavramının ve kullanımının Tem 98’e kadar bildiği kelimeleri kendiliğinden ve anlamlı olarak uygun zamanlarda kullanmasını sağlayacak şekilde yerleşmesidir. (Bir başka amaç gelecek zaman eklerinin tanıtılmasıdır.) Her konu altında gerekli görüldüğü kadar amaç belirlenir.

Bu amaçlar belirlendikten sonra buna yönelik hedefler belirlenir. Örneği lisanda 30 Kasım 97’ye kadar en az 20 fiilin mastar ve geçmiş zaman eklerini söyleyebilmesi hedeflenir. (Şu anda 6-7 tane söyleyebiliyor.) Bu hedefe yönelik de aktiviteler belirlenir. Örneği her hafta iki yeni fiil seçilir ve tanıtılır. O hafta boyunca hem okulda hem de evde bu fiillerin uygun zamanlı kullanımına yönelik çalışmalar yapılır. Önce bildiği fiillerle başlanır sonra yeni kelimeler ilave edilir. Gerekiyorsa haftada iki yerine bir kelime tanıtılır.

Bu sadece bir örnek ama benim Robert’ın programı dendiğinde anladığım yukarıdaki örneğin ve benzerlerinin detaylı olarak tanımlandığı geniş kapsamlı bir belge. Program hazırlandıktan sonra yaklaşık her üç ayda bir aile ve öğretmenler tarafından bir araya gelerek gözden geçirilir. Amaçlar sabit kalmak koşuluyla gerekli düzeltmeler ve değişiklikler yapılır.

Sevgi ve Saygılarımla
Gün Osborn


Daha sonra , Robert Cem ilk kez eve elinde bir takdir belgesiyle geldiğinde öğretmenlerimize yazdığım bir mektup. (Sırasıyla sınıf öğretmeni, destek öğretmeni ve okul müdürü). Niye bu kadar duygusal, çünkü Robert bu takdiri gerçekten hak ederek aldı ve alıyor. Aynı diğer arkadaşları gibi önceden belirlenmiş ve ona öğretilen derslerinden sınavlara giriyor ve karnesine bu notlar giriyor. Yani kendi müfredatını öğrenmesinin dışında verilen emek, dökülen ter aynı, kriterler aynı. Gene de bu belge ilk kez elimize geçene kadar nedense hiç düşünmemiştim bile bir gün takdir belgesi ile geleceğini. İletişim iyiyi de paylaşmaktır diyerek yazmıştım ben de.





15 Şubat 2005
Sevgili Selçuk, Didem ve Filiz Öğretmenler,

Robert bu sömestre karnesini eve getirdiğinde beni tekrar şaşkına çevirdi. Tekrar diyorum çünkü bu ilk değil. Ben her ne kadar ufkumu açmaya çalışsam da, her ne kadar beklentilerimin ve ümitlerimin dizginlerini çözmeye çalışsam da, Robert Cem bana tekrar ve tekrar, bıkmadan, usanmadan hayat dersleri vermeye devam ediyor.

Bir gün oğlumun eve "Takdir Belgesi" ile geleceğini inanın hayal dahi etmemiştim. Bizimle ilgisi olmayan ayrı bir düzenin parçasıydı bu belge, ve hiç düşünmedim bile. Ama elinde o belge ile eve geldiği gün anladım ki, düzeltiyorum, Robert bana tekrar gösterdi ki, o hiçbir şeyin altında değil. Tam tersine hayatın, çevresinin öylesine içinde ki, etrafındaki insanları zenginleştiriyor, onların ufuklarını açıyor ve onları mutlu ediyor. En başta da annesinin.

Sizlerin sevgisi, sabrı, inancı, inadı, esnekliği ve özverisi olmadan bu gerçekleşemezdi. Bu "Takdir Belgesi" sadece Robert Cem'in değil, aynı zamanda sizlerin de takdir belgesi. Bana ise söyleyecek çok basit ama o kadar da gerçek iki kelime kalıyor; teşekkür ederim.

Sevgilerimle
Gün Osborn

Bu mektubu ise oğlu okula yeni başlayan bir anne için, onun bazı cümleleri üzerine kurarak yazdım. O kadar heyecanlıydı ki neredeyse heyecandan düşüncelerini bile duyamıyordu. :)

Sevgili anne ve baba,

Hepinize , hepimize bu öğretim yılının hayırlı olmasını dilerim. Ben …., A'in annesi. Sene başından beri bazı sınıf arkadaşlarımızın anneleriyle tanıştık, ahbap olduk, bazılarıyla selamlaşmışlığımız oldu. Beni ve oğlumu sanırım sınıfımızda tanımayan yok gibidir. Belki de dilinize gelip de sormadığınız sorularınız olmuştur. Hatta belki merak edip endişelendiğiniz de olmuştur. Aslında keşke okullar açılmadan tanışma fırsatımız olsaydı, sizlerle biraz A hakkında konuşmak istedim.

Oğlum A'i hepiniz biliyorsunuz ; Sekiz yaşında , Down Sendromlu yakışıklı bir oğlan. Peki neymiş bu Down Sendromu diye soranlara kısaca doğuştan gelen bir kromozom anomalisi nedeniyle yaşanan gelişim geriliği olduğunu söyleyebilirim. Çocuklarımız erken eğitim ve rehabilitasyon sayesinde büyük gelişmeler gösterebilmekte ve topluma katılabilmektedir. A bir yaşından beri eğitim alıyor. Bir yaşından beri hem fiziksel hem de zihinsel olarak gelişmesi için elimizden geleni, hatta bazen elimizden gelenin fazlasını vermeye çalışıyoruz. Sıradan çocukların kendiliklerinden ve kısa sürede öğrendiklerini A çok ama çok çaba göstererek ve uzun süre çalışarak öğrenebiliyor. Ama olsun. Öğreniyor. Önemli olan da bu. Hem dünyada hem de Türkiye'de birebir tanıdığım örneklerden biliyorum ki eğitim ile çok mesafe katetmek mümkün. Meslek sahibi olup, evlenen, hatta üniversite okuyanlar bile var. A ile ilgili sormak istediğiniz bir konu olursa ben buradayım, lütfen gelin, severek konuşurum.

Ben bir anneyim. Ve sizinle bir anne olarak konuşuyorum. A de tıpkı sizin çocuğunuz gibi bir çocuk. Sıra arkadaşlarından farkı o kadar da çok değil. O da dondurmaya bayılıyor, o da her abi gibi erkek kardeşini kızdırmayı çok seviyor, o da gece korktuğunda koşarak annesinin koynuna kaçıyor, o da karanlıktan ve yalnızlıktan korkuyor. O da bu yaştaki pek çok erkek çocuk gibi Örümcek Adam'ı çok seviyor, aynı yaştaki amca oğluyla beraber oynayıp, evi dağıtmaktan çok hoşlanıyor ve babası onun için dünyanın en güçlü insanı.

A de tüm çocuklar gibi arkadaşlarıyla, ait olduğu doğal ortamında eğitim alarak en yüksek potansiyeline ulaşmaya çalışıyor. Daha önce zihinsel engelli bir çocuk tanımadıysanız eğer, hareketleri size biraz garip gelebilir. Doğru, değişik bazı hareketleri olabilir. Ama A bulaşıcı bir hastalık değil, A zararlı bir makina da değil. A tıpkı sizin evde gözlerinin içine baktığınız çocuğunuz gibi bir çocuk, gözlerine baktığımda annesinin içini titreten bir çocuk. A'e bakarken lütfen kendinizi benim yerime koyun ve öyle bakın. Göreceksiniz ki aslında çok da farklı değil.

Oğlum ders kavramına yıllardır alışık. Yıllardır bireysel eğitim alıyor ve ders çalışıyor. Okul ortamının ciddiyetine ,çoksesliliğe, arkadaş kurma becerilerine ise alışık değil ve dikkati çarçabuk dağılıyor. Bu uyum zaman içerisinde yerleşecek. Bu konunun üzerinde çok ciddiyetle durduğumuzu bilmenizi isterim. Fakat içiniz rahat olsun, A evde 2.5 yaşındaki erkek kardeşiyle yaşıyor, yıllardır özel eğitim kurumlarına gidiyor ve şimdiye dek hiç kimseye zarar verecek bir hareketi olmadı. Aksine son derece sevgi dolu, cana yakın bir çocuk. Her sekiz yaşındaki oğlan gibi biraz da hınzır :) Amacımız A'i bu hayatta diğerleriyle yarıştırmak, kıyaslamak hiç değil. Amacımız toplum yaşantısının içinde bulunması ve hayatın kurallarını yavaş yavaş öğrenmesi. Biliyorsunuz maratonda hızlı koşmaktan daha önemli olan şey yarışı bitirebilmektir. A bu yarışı sizler ve çocuklarınız sayesinde bitirebilir. Yeter ki bitirmesi için gereken destek verilsin ve bitirmesine zaman tanınsın.

Sevgili anne, sizden ricam Down sendromlu A'i değil, çocuk A'i görmeniz. Yaklaşık iki haftayı aşkın hergün okuldayım ve çocukları bu sayede çok iyi gözlemleme şansım oldu. Çocukların hepsi çok güzel, hepsi ayrı birer karakter ve hepsi birbirinden farklı. Lütfen çocuklarınıza A'i anlatın, onun da onlar gibi bir çocuk olduğunu, sadece biraz yavaş anladığını ama tıpkı onlar gibi alay edildiğinde canı acıdığını ve arkadaşlarıyla beraber olmayı çok sevdiğini paylaşın. İnanın şu anda duygularımı ifade etmekte zorlanıyorum ama hayatımda yazması bana en zor gelen mektubu şu anda sizlere yazıyorum . Hepinizin duygularımı ve beklentilerimi anlamanızı, kendinizi bir an benim yerime koyabilmenizi umuyorum. Böyle bir çocuğunuz olsaydı ve yapmanız gereken en önemli eğitimin bu olduğunu bilseydiniz, siz de eminim benim gibi davranırdınız değil mi?

A, sınıfına arkadaşlarına uyum sağlamış bir çocuk olarak birgün karşınıza çıktığında bununla benim kadar sizler de gurur duyacaksınız. Çünkü bileceksiniz ki bunda sizin de çok önemli bir payınız var. Ve A bu yolculukta sadece kendisini değil, arkadaşlarını da değiştirecek. Sizlerin çocuklarınızdan edindiği katkı kadar,onun da arkadaşlarına pek çok katkısı olacak. Farklı olanla birlikte yaşamak, elindekilere şükretmek aklıma gelen iki tanesi. Bu konuda yapılmış bir çalışmayı ekte veriyorum. Uzun mektubumu sonuna kadar okuma sabrı göstermiş anne babalara sonsuz teşekkürlerimle.

………….(isim)

Bu mektup bu annenin üslubuna yakın bir mektup oldu, en üstteki benim üslubuma, ama hepsi aynı şeyi ifade ediyor aslında. Sizin kelimeleriniz farklı olabilir, dilerseniz kendiniz yazın, dilerseniz bu mektupları kullanın, ama iletişim kurun mutlaka. Bazen insanlara ulaşmak için bir adım atmak yeterlidir, siz atın o adımı, göreceksiniz karşınızdaki de size yaklaşacak.

Gün Osborn
Eylül 2008

Not: Bu yazıyı da okumak faydalı olabilir.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Tam Kaynaştırma Esastır





Milli Eğitim Bakanlığı 2 Eylül 2008 tarihinde 3601 sayısı ile "Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Uygulamaları" başlığında yeni bir genelge yayınladı. Bu genelgenin yayınlanmasında Türkiye'nin 30 Mart 2007 tarihinde imzaladığı ve engelli hakları konusunda, tabir yerindeyse, elini taşın altına koyduğu Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin de önemli bir etken olduğuna inanıyorum. Bu konuyla ilgili görüşlerimi sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarih olan 20 Nisan 2008 tarihli bu yazımda bulabilirsiniz.

"Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Uygulamaları" genelgesi, ciddi eksiklikleri olsa dahi, engelli çocukların eğitim hayatı ile ilgili gerçekten önemli iki değişiklik getiriyor.

Bir kere, engelli de olsa tüm çocukların eğitim hakkına sahip olduğu tanımlanmış. Şu ana kadar geçerli olan sistemde, sekiz yıllık zorunlu eğitim engelli çocuklar için bir lüks gibi görülüyordu. Özellikle zihinsel engelli öğrenciler için sadece kapasitesi belli bir düzeye ulaşan ve Ram'ı buna ikna edebilen şanslı bir azınlığın ulaşabileceği bir yerdi. Bu değişiklik ile bu anlayışın değiştiğini ve engelli dahi olsa, okula gitme, eğitim alma hakkının tüm çocukları kapsayacak şekilde genişletilerek yeniden tanımlandığını görüyoruz.

Bununla bağlantılı olarak, 3-6 yaş arası engelli çocukların okul öncesi eğitiminin zorunlu hale getirilmesi çok olumlu bir gelişme. Hepimiz biliyoruz ki erken çocukluk dönemi, çocuk gelişiminde ve eğitiminde altın yıllar olarak tanımlanır. Bu yılların anlamlı kullanılması çocuğun hem algısal hem de sosyal gelişimine çok büyük etkiler yapar. Dolayısıyla, bu yılların eğitim kapsamına alınması engelli çocukların gelişimlerini olumlu etkileyecek ve tüm hayatları boyunca kazanacakları edinimlerini artıracaktır.

İkinci ve en az eğitim hakkının genelleştirilmesi kadar önemli diğer değişiklik ise artık kaynaştırmanın esas kabul edilmesi yolundaki değişiklik. Bugüne kadar özel eğitimde aslolan ayırımcı eğitim idi yani, ancak çocuk bazı koşulları yerine getirebilirse kaynaştırma eğitimine hak kazanıyordu. Bakan Çelik'in açıkça ifade ettiğine göre (1), bu genelge ile özel eğitim okulları yerine kaynaştırma eğitimi esas kabul ediliyor ve çocuğun durumuna göre özel sınıfta eğitim (engelli çocukların bulunduğu özel sınıfta ancak sıradan çocukların devam ettiği okullarda), yarı zamanlı kaynaştırma (uyum kolay olan derslerde beraber, uyumu zor olan mesela akademik derslerde özel eğitim sınıflarında veya kaynak odasında eğitim) veya tam zamanlı kaynaştırma (tüm dersler sıradan çocuklarla beraber ancak kendi BEP'i ile) alternatifleri kullanılabiliyor.


Bunlar çok belirgin bir anlayış değişikliği ve devamında getireceği çeşitli uygulamalarla, uzun vadede, engelli çocukların ve ailelerinin hayatında fark yaratacak değişiklikler.

Yukarıda saydıklarım kadar kapsamlı ve geniş etkili olmayan ama gene de bahsedilmesi gereken bir diğer değişiklik, kaynaştırma programındaki çocukların eğitim programlarının/müfredatlarının hazırlanması görevinin Ram'lardan alınarak okul rehberlik bünyesinde oluşturulacak ayrı bir birime aktarılması. Bu demektir ki aileler artık çocuk ile beraber okulda yaşayan ve günlük hayatını takip edebilen bir rehber öğretmen ile muhatap olacaklar. Bu yakın iletişim sayesinde daha verimli Bireysel Eğitim Programları (BEP) oluşturulabilecektir. Bölge çapında birden çok okula hizmet götürecek özel eğitim uzmanı öğretmenlerin kadrolandırılması da genelge kapsamına alınmış. Bu da, mesleki uzmanlaşmayı sağlayarak çocuklara götürülecek hizmetin kalitesinin yükselmesini sağlayacaktır.

Aynı şekilde bir diğer nokta, BEP alan çocukların eğitimlerinden okulun tüm kaynaklarının ve görev yapan tüm öğretmenlerin sorumlu olduğunun altının çizilmesi. Özellikle "özel alt sınıf" (2)adı verilen uygulamalarda bu sınıfların okulun en ücra köşesinde, ayrı teneffüs saatlerinde ve sadece kendi sınıf öğretmenleriyle tamamen dışlanmış ortamlarda ders yaptıklarına sıklıkla rastlanıyor. Hatta okulun müzik, resim öğretmenleri bile ders vermeyi reddedebiliyorlardı. Bu durumun farkına varılarak, değişmesine yönelik bir adım atılması çok umutlandırıcı.

Genelge, konunun sosyal yönünü de değerlendirerek çocukların beraberce katılabilecekleri sosyal ve kültürel programlar hazırlanması, okul görevlilerini, tüm öğrencileri ve ailelerini kapsayan bilgilendirme amaçlı seminer ve eğitim programlarının uygulanması gibi çalışmaların yapılmasını da tavsiye etmiş.


Bunların hepsi olumlu noktalar. Ancak, bu genelgede ben üç açık nokta görüyorum. Bu genelgenin ruhu olan kaynaştırma politikasının başarılı olabilmesi için bu noktalar üzerinde özenle çalışılması gerektiğini düşünüyorum.

En büyük sorun işin maddi yükünün okullara ve Okul Aile Birliklerine yıkılması. Genelge öğrencinin ihtiyaç duyacağı desteklerin kullanılmasını ve kaynak odalarının hazırlanmasını istemiş ama bu donanım için finansal kaynaklarının dışarıdan sağlanacağını ilave etmiş. MEB bütçesinden buna bir bütçe ayırılmaması, okullarda zaten çok sınırlı olan kaynakların paylaşımında sorunlar yaratacak ve kaynak olmayışı gerekçesi, bu uygulamaya sıcak bakmayan yöneticilere bir kaçış kapısı olarak hizmet edecektir. Buna izin vermemek için engelli öğrencilerin velileri azami çaba göstermek zorunda kalacaklardır. Bu veliler okul içerisinde ve okul aile birliklerinde sürekli ve aktif rol almak, finansman sağlanması konusunda etkin bir çaba göstermek ve çevrelerindeki sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirerek kaynak odalarına ve özel eğitim gereçlerine destek sağlamak durumundadırlar. Velilerin bu tür bireysel çabalarının yanısıra, sivil toplum kuruluşları bu finansal politikanın değiştirilmesi ve bu harcamaların bütçesinin MEB'ndan veya ilgili başka bir bakanlık bütçesinden karşılanması için çalışmalıdır.

Şu anda "Kaynaştırma esastır." diye tanımlanabilecek bu politikanın, "Tam Kaynaştırma esastır." şeklinde ileriye götürülmesi gereklidir. Bu prensip açık bir şekilde ve yoruma mahal bırakmayacak bir netlikle ifade edilmelidir. ABD özel eğitim yasasında adı geçen En Az Sınırlayıcı Ortam kuralının Türk özel eğitim sisteminde de kullanılması düşünülebilir. Bu halde, öğrencinin nereden başlayacağı hakkında yorum farklılıklarından kaynaklanan sorunlar azalacaktır. En Az Sınırlayıcı Ortam kuralı bir öğrenci okul hayatına başlarken ve devamında kullanılan bir prensiptir. Özetle "Bir öğrenci kendisini en az sınırlayan ortamda eğitim görme hakkına sahiptir." şekinde belirtilebilir. Yani her öğrencinin doğal yerleşim yeri sıradan çocuklarla beraber eğitim göreceği bir sınıftır. Bu ortamda başarılı olması için gereken tüm destekler ve program modifikasyonları yapılır. Ancak bu ortamda başarılı olamadığı kesin olan durumlarda bir kademe alta yani Yarı Zamanlı Kaynaştırma programına alınır. Gene tüm destekler verilmesine rağmen başarılı olunamadığı ve uyumlu bir öğrenme ortamının yaratılamadığı durumlarda özel eğitim sınıflarında eğitim almasına karar verilebilir. Görüldüğü gibi, burada yukarıdan aşağıya doğru bir iniş var, yani öğrenci hak ediş sistemi ile ilerlemeye çalışmıyor. Tam tersine, tam özellikli bir kaynaştırma zaten onun doğal ortamıdır varsayımından başlayıp, öğrenciyi en az sınırlandıran ama etkin öğrenmenin de elde edilebildiği ortama doğru gidilerek, ideal öğrenme ortamı bulunuyor. Bu net tanımlamanın Türk eğitim sisteminde de yer alması çok faydalı olacaktır.




Diğer önemli bir eksiklik, öğrencinin yerleştirileceği ortam hakkında velinin hiçbir söz hakkının olmayışıdır. Gerek kaynaştırma ortamının seçilmesi, gerek öğrencinin ihtiyacı olan desteklerin belirlenmesi, gerekse BEP'larının hazırlanması aşamalarında velilerin de belirleyici söz hakları olmalı ve bu süreç tek taraflı bir deklarasyon olarak işlememelidir.

Sonuç olarak, genelgenin ruhu dünyadaki çağdaş uygulamaları yakalamayı hedefleyen ve engelli hakları konusunda (eğer sulandırılmadan kalmayı başarabilirse) önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde toplum bazında büyük etkiler yaratacak değişiklikler. Bu bize çok uzun bir süre gibi gelebilir ama toplum hayatında 20 yıl aslında çok da uzun olmayan bir zaman dilimi.





Öncelikle okul hayatına katılarak kaynaştırma eğitimi alan ve eve mahkum kalmaktan kurtulan bir engelli birey, okul çağı sonrasında da toplum hayatı içerisindeki diğer olasılıkları değerlendirmek isteyecektir. Bu tecrübeyle büyümüş engelli gençler ve yetişkinler daha kalabalık ve bilinçli gruplar olarak bu imkanları zorlamaya başlayacaklar. Ayrıca, Down Sendromlu, spastik, görme engelli... bir arkadaşı ile 8 yıl yanyana beraber okuma deneyimi yaşayan bir çocuk ve onun ailesi, engellilerin de bu hayatın bir parçası olduğunu, toplumsal yaşama katılımın bir lütuf değil hak olduğunu ve farklılığın aslında hayatın bir rengi olduğunu yaşayarak öğrenecekler. Hele ki bu deneyimi 6 yaşından itibaren paylaşan çocuklar, bu fikri içselleştirecekler. Bu jenerasyonlar hayata atıldıklarında ve yetişkin birer birey olduklarında, engelli insanların okuma, çalışma, seyahat etme, evlenme gibi toplum hayatına her türlü katılımını da sıradan görmeye başlayacaktır.

MEB bir çerçeve çizerek önemli bir adım atmış, alkışlıyorum. Bu adımların daha da iyileştirilmesi ve mevcut sistemin mümkün olan en verimli şekilde kullanılması için biz aileler de çalışmalıyız.

Çocuklarımızı okula yazdıralım, azla yetinmeyelim, tam kaynaştırma isteyelim, üzerinde çalışılmış, çocuğumuza özel hazırlanmış BEP'ler talep edelim, biz de emek verelim ve çocuğumuzun BEP'inde söz sahibi olalım, mutlaka okul aile birliklerine girelim, okulumuzdaki diğer engelli aileleriyle organize olalım ve OAB'lerinde her zaman bir engelli ailesinin yer almasını sağlayalım, imkanlarımızı seferber edelim, maddi gücümüz varsa biz okula kaynak sağlayalım, maddi gücümüz olsa da olmasa da etrafımızdaki sivil toplum kuruluşlarından, yerel yönetimlerden destek araştıralım. Kaynaştırma eğitimi hayata dahil olmaktır. Bağıralım avaz avaz HAYATIN İÇİNDEYİZ BİZ diye ve sıkı sıkı yapışalım geleceğe.

Gün Osborn
Eylül 2008





(1)"Daha önceden özel eğitim okulu ağırlıklı olan bu yapılanma çağdaş bir anlayış ile kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamaları esas alınarak düzenlenmiştir" Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanı
(2)Bu isim kadar aşağılayıcı bir isim arasalar bulamazlardı herhalde, ne demek "alt" sınıf !!!