8 Eylül 2008 Pazartesi

Tam Kaynaştırma Esastır





Milli Eğitim Bakanlığı 2 Eylül 2008 tarihinde 3601 sayısı ile "Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Uygulamaları" başlığında yeni bir genelge yayınladı. Bu genelgenin yayınlanmasında Türkiye'nin 30 Mart 2007 tarihinde imzaladığı ve engelli hakları konusunda, tabir yerindeyse, elini taşın altına koyduğu Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin de önemli bir etken olduğuna inanıyorum. Bu konuyla ilgili görüşlerimi sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarih olan 20 Nisan 2008 tarihli bu yazımda bulabilirsiniz.

"Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Uygulamaları" genelgesi, ciddi eksiklikleri olsa dahi, engelli çocukların eğitim hayatı ile ilgili gerçekten önemli iki değişiklik getiriyor.

Bir kere, engelli de olsa tüm çocukların eğitim hakkına sahip olduğu tanımlanmış. Şu ana kadar geçerli olan sistemde, sekiz yıllık zorunlu eğitim engelli çocuklar için bir lüks gibi görülüyordu. Özellikle zihinsel engelli öğrenciler için sadece kapasitesi belli bir düzeye ulaşan ve Ram'ı buna ikna edebilen şanslı bir azınlığın ulaşabileceği bir yerdi. Bu değişiklik ile bu anlayışın değiştiğini ve engelli dahi olsa, okula gitme, eğitim alma hakkının tüm çocukları kapsayacak şekilde genişletilerek yeniden tanımlandığını görüyoruz.

Bununla bağlantılı olarak, 3-6 yaş arası engelli çocukların okul öncesi eğitiminin zorunlu hale getirilmesi çok olumlu bir gelişme. Hepimiz biliyoruz ki erken çocukluk dönemi, çocuk gelişiminde ve eğitiminde altın yıllar olarak tanımlanır. Bu yılların anlamlı kullanılması çocuğun hem algısal hem de sosyal gelişimine çok büyük etkiler yapar. Dolayısıyla, bu yılların eğitim kapsamına alınması engelli çocukların gelişimlerini olumlu etkileyecek ve tüm hayatları boyunca kazanacakları edinimlerini artıracaktır.

İkinci ve en az eğitim hakkının genelleştirilmesi kadar önemli diğer değişiklik ise artık kaynaştırmanın esas kabul edilmesi yolundaki değişiklik. Bugüne kadar özel eğitimde aslolan ayırımcı eğitim idi yani, ancak çocuk bazı koşulları yerine getirebilirse kaynaştırma eğitimine hak kazanıyordu. Bakan Çelik'in açıkça ifade ettiğine göre (1), bu genelge ile özel eğitim okulları yerine kaynaştırma eğitimi esas kabul ediliyor ve çocuğun durumuna göre özel sınıfta eğitim (engelli çocukların bulunduğu özel sınıfta ancak sıradan çocukların devam ettiği okullarda), yarı zamanlı kaynaştırma (uyum kolay olan derslerde beraber, uyumu zor olan mesela akademik derslerde özel eğitim sınıflarında veya kaynak odasında eğitim) veya tam zamanlı kaynaştırma (tüm dersler sıradan çocuklarla beraber ancak kendi BEP'i ile) alternatifleri kullanılabiliyor.


Bunlar çok belirgin bir anlayış değişikliği ve devamında getireceği çeşitli uygulamalarla, uzun vadede, engelli çocukların ve ailelerinin hayatında fark yaratacak değişiklikler.

Yukarıda saydıklarım kadar kapsamlı ve geniş etkili olmayan ama gene de bahsedilmesi gereken bir diğer değişiklik, kaynaştırma programındaki çocukların eğitim programlarının/müfredatlarının hazırlanması görevinin Ram'lardan alınarak okul rehberlik bünyesinde oluşturulacak ayrı bir birime aktarılması. Bu demektir ki aileler artık çocuk ile beraber okulda yaşayan ve günlük hayatını takip edebilen bir rehber öğretmen ile muhatap olacaklar. Bu yakın iletişim sayesinde daha verimli Bireysel Eğitim Programları (BEP) oluşturulabilecektir. Bölge çapında birden çok okula hizmet götürecek özel eğitim uzmanı öğretmenlerin kadrolandırılması da genelge kapsamına alınmış. Bu da, mesleki uzmanlaşmayı sağlayarak çocuklara götürülecek hizmetin kalitesinin yükselmesini sağlayacaktır.

Aynı şekilde bir diğer nokta, BEP alan çocukların eğitimlerinden okulun tüm kaynaklarının ve görev yapan tüm öğretmenlerin sorumlu olduğunun altının çizilmesi. Özellikle "özel alt sınıf" (2)adı verilen uygulamalarda bu sınıfların okulun en ücra köşesinde, ayrı teneffüs saatlerinde ve sadece kendi sınıf öğretmenleriyle tamamen dışlanmış ortamlarda ders yaptıklarına sıklıkla rastlanıyor. Hatta okulun müzik, resim öğretmenleri bile ders vermeyi reddedebiliyorlardı. Bu durumun farkına varılarak, değişmesine yönelik bir adım atılması çok umutlandırıcı.

Genelge, konunun sosyal yönünü de değerlendirerek çocukların beraberce katılabilecekleri sosyal ve kültürel programlar hazırlanması, okul görevlilerini, tüm öğrencileri ve ailelerini kapsayan bilgilendirme amaçlı seminer ve eğitim programlarının uygulanması gibi çalışmaların yapılmasını da tavsiye etmiş.


Bunların hepsi olumlu noktalar. Ancak, bu genelgede ben üç açık nokta görüyorum. Bu genelgenin ruhu olan kaynaştırma politikasının başarılı olabilmesi için bu noktalar üzerinde özenle çalışılması gerektiğini düşünüyorum.

En büyük sorun işin maddi yükünün okullara ve Okul Aile Birliklerine yıkılması. Genelge öğrencinin ihtiyaç duyacağı desteklerin kullanılmasını ve kaynak odalarının hazırlanmasını istemiş ama bu donanım için finansal kaynaklarının dışarıdan sağlanacağını ilave etmiş. MEB bütçesinden buna bir bütçe ayırılmaması, okullarda zaten çok sınırlı olan kaynakların paylaşımında sorunlar yaratacak ve kaynak olmayışı gerekçesi, bu uygulamaya sıcak bakmayan yöneticilere bir kaçış kapısı olarak hizmet edecektir. Buna izin vermemek için engelli öğrencilerin velileri azami çaba göstermek zorunda kalacaklardır. Bu veliler okul içerisinde ve okul aile birliklerinde sürekli ve aktif rol almak, finansman sağlanması konusunda etkin bir çaba göstermek ve çevrelerindeki sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirerek kaynak odalarına ve özel eğitim gereçlerine destek sağlamak durumundadırlar. Velilerin bu tür bireysel çabalarının yanısıra, sivil toplum kuruluşları bu finansal politikanın değiştirilmesi ve bu harcamaların bütçesinin MEB'ndan veya ilgili başka bir bakanlık bütçesinden karşılanması için çalışmalıdır.

Şu anda "Kaynaştırma esastır." diye tanımlanabilecek bu politikanın, "Tam Kaynaştırma esastır." şeklinde ileriye götürülmesi gereklidir. Bu prensip açık bir şekilde ve yoruma mahal bırakmayacak bir netlikle ifade edilmelidir. ABD özel eğitim yasasında adı geçen En Az Sınırlayıcı Ortam kuralının Türk özel eğitim sisteminde de kullanılması düşünülebilir. Bu halde, öğrencinin nereden başlayacağı hakkında yorum farklılıklarından kaynaklanan sorunlar azalacaktır. En Az Sınırlayıcı Ortam kuralı bir öğrenci okul hayatına başlarken ve devamında kullanılan bir prensiptir. Özetle "Bir öğrenci kendisini en az sınırlayan ortamda eğitim görme hakkına sahiptir." şekinde belirtilebilir. Yani her öğrencinin doğal yerleşim yeri sıradan çocuklarla beraber eğitim göreceği bir sınıftır. Bu ortamda başarılı olması için gereken tüm destekler ve program modifikasyonları yapılır. Ancak bu ortamda başarılı olamadığı kesin olan durumlarda bir kademe alta yani Yarı Zamanlı Kaynaştırma programına alınır. Gene tüm destekler verilmesine rağmen başarılı olunamadığı ve uyumlu bir öğrenme ortamının yaratılamadığı durumlarda özel eğitim sınıflarında eğitim almasına karar verilebilir. Görüldüğü gibi, burada yukarıdan aşağıya doğru bir iniş var, yani öğrenci hak ediş sistemi ile ilerlemeye çalışmıyor. Tam tersine, tam özellikli bir kaynaştırma zaten onun doğal ortamıdır varsayımından başlayıp, öğrenciyi en az sınırlandıran ama etkin öğrenmenin de elde edilebildiği ortama doğru gidilerek, ideal öğrenme ortamı bulunuyor. Bu net tanımlamanın Türk eğitim sisteminde de yer alması çok faydalı olacaktır.




Diğer önemli bir eksiklik, öğrencinin yerleştirileceği ortam hakkında velinin hiçbir söz hakkının olmayışıdır. Gerek kaynaştırma ortamının seçilmesi, gerek öğrencinin ihtiyacı olan desteklerin belirlenmesi, gerekse BEP'larının hazırlanması aşamalarında velilerin de belirleyici söz hakları olmalı ve bu süreç tek taraflı bir deklarasyon olarak işlememelidir.

Sonuç olarak, genelgenin ruhu dünyadaki çağdaş uygulamaları yakalamayı hedefleyen ve engelli hakları konusunda (eğer sulandırılmadan kalmayı başarabilirse) önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde toplum bazında büyük etkiler yaratacak değişiklikler. Bu bize çok uzun bir süre gibi gelebilir ama toplum hayatında 20 yıl aslında çok da uzun olmayan bir zaman dilimi.





Öncelikle okul hayatına katılarak kaynaştırma eğitimi alan ve eve mahkum kalmaktan kurtulan bir engelli birey, okul çağı sonrasında da toplum hayatı içerisindeki diğer olasılıkları değerlendirmek isteyecektir. Bu tecrübeyle büyümüş engelli gençler ve yetişkinler daha kalabalık ve bilinçli gruplar olarak bu imkanları zorlamaya başlayacaklar. Ayrıca, Down Sendromlu, spastik, görme engelli... bir arkadaşı ile 8 yıl yanyana beraber okuma deneyimi yaşayan bir çocuk ve onun ailesi, engellilerin de bu hayatın bir parçası olduğunu, toplumsal yaşama katılımın bir lütuf değil hak olduğunu ve farklılığın aslında hayatın bir rengi olduğunu yaşayarak öğrenecekler. Hele ki bu deneyimi 6 yaşından itibaren paylaşan çocuklar, bu fikri içselleştirecekler. Bu jenerasyonlar hayata atıldıklarında ve yetişkin birer birey olduklarında, engelli insanların okuma, çalışma, seyahat etme, evlenme gibi toplum hayatına her türlü katılımını da sıradan görmeye başlayacaktır.

MEB bir çerçeve çizerek önemli bir adım atmış, alkışlıyorum. Bu adımların daha da iyileştirilmesi ve mevcut sistemin mümkün olan en verimli şekilde kullanılması için biz aileler de çalışmalıyız.

Çocuklarımızı okula yazdıralım, azla yetinmeyelim, tam kaynaştırma isteyelim, üzerinde çalışılmış, çocuğumuza özel hazırlanmış BEP'ler talep edelim, biz de emek verelim ve çocuğumuzun BEP'inde söz sahibi olalım, mutlaka okul aile birliklerine girelim, okulumuzdaki diğer engelli aileleriyle organize olalım ve OAB'lerinde her zaman bir engelli ailesinin yer almasını sağlayalım, imkanlarımızı seferber edelim, maddi gücümüz varsa biz okula kaynak sağlayalım, maddi gücümüz olsa da olmasa da etrafımızdaki sivil toplum kuruluşlarından, yerel yönetimlerden destek araştıralım. Kaynaştırma eğitimi hayata dahil olmaktır. Bağıralım avaz avaz HAYATIN İÇİNDEYİZ BİZ diye ve sıkı sıkı yapışalım geleceğe.

Gün Osborn
Eylül 2008





(1)"Daha önceden özel eğitim okulu ağırlıklı olan bu yapılanma çağdaş bir anlayış ile kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamaları esas alınarak düzenlenmiştir" Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanı
(2)Bu isim kadar aşağılayıcı bir isim arasalar bulamazlardı herhalde, ne demek "alt" sınıf !!!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

çok kaliteli bir makale olmuş eline sağlık.


prefabrik