25 Mart 2008 Salı

Sinan Cetin Klibi - Mutlu Ol Bu Bir Emirdir!

İlk başta seyredildiğinde "silah zoruyla toplumu değiştirmeye kalkışmışlar, traji komik bir olay" diyen bir klip ve mesaj gayet açık gibi ama... içine girip biraz düşününce...

Ben bu klibi beğendiğimi söyleyemem. Bir kere o yıllarda yapılmaya çalışılan şey, büyük bir devrim sonucu kurulmuş, genç ve eskisinden çok farklı prensipler üzerine yükselmek ve yeni bir nesil yaratmak isteyen yeni bir yönetimin yani genç Cumhuriyet'in, bir imparatorluğun küllerinden silkinip, giyimiyle, alfabesiyle, müziğiyle, diliyle çağdaş bir kültür yaratmaya çalışmasıydı. Günümüzden geriye bakıldığında elbette ki yöneticilerin elitist yaklaşımlarla yaklaştığını, teşvik etmenin yanısıra zorlayıcı bazı eylemler yapıldığını görüyoruz ve bunları eleştiriyoruz. Hataları radyoda hem türküyü hem çoksesli müziği beraber çalmamaktı. Ama bir yandan da, kendimizi zaman makinasıyla 1930'lara ışınlarsak, ümmet bilinçsizliğinden ulus bilincine geçişin çok kolay olmayacağının ve dünya alıp başını gitmişken, bu sürecin doğal gelişimini beklemeye belki de çok vaktimiz olmadığını anlayabiliriz tahmin ederim. Tanzimat'tan beri bir kaçan trenin peşinden koşma ruh hali içindeki bir ülkeden bahsediyoruz burada.

O yıllarda radyolarda türkü çalınmamış, yerine çoksesli müzik çalınmış ama klipte gösterildiği gibi evlere baskınla türkü çalınmasının falan yasaklanmadığını da hatırlatmak isterim.

Çoksesli müzik çok mu lazımdı, çalmayıvereydiler, madem insanlar türkü seviyorlar türkü çalsalardı, diye sorarsanız benim fikrim evet lazımdı, çoksesli müzik aslında çok sesli düşünceye benzer, farklı katmanlarda farklı melodiler, farklı ritimler ve farklı enstrümanların her biri harmoni içinde çalışırlar. Çok sesli müziği dinlerken beyninizi daha yüksek kapasitede çalıştırırsınız. Kültür dediğimiz şey de aynı bu müzik gibi çok katmanlı bir şey. Müziğiyle, resmiyle, estetiğiyle, romanıyla, eğitimiyle, kadın haklarıyla, kadın-erkek ilişkilerinin şekliyle, bireyselliğiyle, aklın sorgulayıcılığıyla, yaratıcılığı destekleyiciliğiyle bir bütün ve bu bütünün tüm katmanları birbirini şekillendiriyor. Evet, 1930'larda radyolarda türkü yerine çok sesli müzik çaldılar çünkü, şimdiye dek gelmiş olandan farklı bir düşünce şekli, yani çok sesliliğe tahammül edebilen, aklın sorgulayıcılığına itibar eden bir düşünce şekli yerleştirmeye uğraşıyorlardı ve biliyorlardı ki buna ulaşmak için kültürün tüm katmanlarıyla beraber hareket etmeleri, hepsini bir arada yapmaları lazımdı.

Keşke 2008'te öyle bir nesil yetişmiş olsaydı ki hepsi Mozart, Beethoven, Çaykovski kimdir bilseydi. Bunların yanısıra keşke hepsi Dede Efendi'yi de, Münir Nurettin'i de, ama hakkıyla, bilebilselerdi, müzik kültürleri İbrahim Tatlıses'le sınırlı olmasaydı. Bunları bilmeye ne gerek var diye düşünürseniz, böyle bir nesil, kendi dar kalıpları içinde sıkışıp kalmamış, dünya kültürünü tanıyan, çok yönlü, geniş ufuklu bir nesil olurdu da o yüzden. Sinan Çetin bunları bilmez mi, bal gibi bilir ama devir başka değerlerin yükseldiği bir devir, o da fırsatçılıkta elinden geleni ardına koymuyor tabii ki.

Gün Osborn
2008

Hiç yorum yok: